Haber Ekspres 14.07.2013
http://www.haberekspres.com.tr/gezi-genclerinin-basarilarinin-sirri-makale,1939.html
Gezi Parkı Direnişi’ sırasında en çok gençlerin başarılarına şaşırdım; bu denli cesur, sorumlu, zekice işler çıkaracaklarına inanmıyordum, doğrusu… Nasıl başardıklarını çok düşünmeme karşın çözememiştim. Ta ki sevgili dostum Muhittin Coşgüner, bir gençten duyduğu sözcükleri aktarıncaya kadar:
“Siz bizi yıllardır depolitize olmakla suçladınız; haklıydınız da! Ancak bizim beyinlerimiz sizinki gibi tek yönlü düşüncelerle dolu olmadığından sizden daha özgürce düşünüp, buna göre davrandık…”
İşte bu kadar basitti başarılarının sırrı!
Biz gençlerden, küçük yaşta edindiğimiz ve bir türlü vazgeçemediğimiz doğrultuda düşünmelerini ve bizim gibi davranmalarını bekliyorduk. Bunu göremeyince de onları ilgisiz, sorumsuz olmakla suçluyorduk. Oysa onlar bu sırada hem bizleri, hem de bizim karşıt görüşümüzde olanları inceliyor ve kendilerine göre bir sentez oluşturuyorlarmış.
Nasıl akıl edememişim bunu. Oysa çok farklı bir alanda ben de aynı sonuca ulaşmıştım. Din alanında! Çocukluğumda ne Kuran Kursu’na gittim, ne de dini bir zorlamayla karşılaştım! Atatürk’ü incelerken din konusuna özel ilgi duyduğunu, savaşta bile çok sayıda din kitabı okuduğunu öğrenince, öncelikle Kuran’ı farklı meallerden incelemeye karar verdim. Edindiğim bilgiler sonrasında yaptığım tartışmalardaysa şunu fark ettim: Din konusunda benden kat kat fazla bilgili olanlar, benim kadar nesnel (objektif) değillerdi ve bu durum büyük olasılıkla genç yaşta edindikleri önyargılara bağlıydı! En nesnel bulduğum ve beğendiğim Kuran mealini ve açıklamalarını yazan Muhammed Esed’in Yahudi kökenli olması da bu savımı pekiştirdi.
Gencin, başarı sırlarını açıklayan sözleri bu nedenle şimşekler çaktırdı beynimde! Onlarca kez okuduğum Martı Jonathan Livingstone‘un şu sözlerini daha iyi anlıyorum artık: “Uçmak bir martının en doğal hakkı! Özgürlüğü engelleyen gelenekler, batıl inançlar terk edilmeli!”
Ve Pink Floyd’un ölümsüz The Wall’ adlı parçasını: “Eğitime ihtiyacımız yok / Düşünce kontrolüne ihtiyacımız yok / Hey, Öğretmen! Çocukları rahat bırak!”
Dezavantaj gibi görünen şeylerin aslında avantaj olduğunu fark ederiz, bazen. Sadece gençlerin depolitize olmaları değil; Gezi hareketinin bir lideri veya örgütünün bulunmaması da bir dezavantaj gibi görünmesine rağmen, karşı tarafın elini kolunu bağlayan çok önemli bir avantaj! Şiddet yok, örgüt yok, lider yok! Nasıl durdurulacak? Ayrıca bir örgütü veya lideri bulunmuş olsaydı, topluma gözdağı vermek için bir bahaneyle yıpratılmış ve birçoğu içeri atılmış olmaz mıydı şu anda?
Çağ değişiyor! Gençlerin zincirlerden kurtulmuş yaratıcı zekaları sayesinde gerçekler gün ışığına çıkıyor; facebook ve twitter aracılığıyla sadece Türkiye’ye değil, dünyaya yayılıyor!
Helal olsun gençlere! Sizlerden öğreneceğimiz ne çok şey varmış!
Haftanın Sözü: “Öyleyse arkadaşım, gel beraber müzik yapalım / Sen bana yenisini söylerken, ben eskisini çalacağım!”  Orson Wells’in söylediği I know what it is to be young (Ben genç olmanın ne demek olduğunu biliyorum)’ adlı parçadan.
Not: İzmir Valisi Mustafa Toprak’a soruyorum. İzmir’de hiçbir şiddete karışmamalarına karşın polis ve eli sopalı kişilerce darp edilenlerin soruşturmasında hiç gelişme yok mu? Bu soruşturmaları savsaklayanlar varsa, Eskişehir’de benzer şekilde darp edilen Ali İsmail Korkmaz’ın ölümüne katkı sağladıkları kanısını taşıyorum.