Haber Ekspres 12.05.2013
http://www.haberekspres.com.tr/ataturk-kral-edward-ve-dusundurdukleri-makale,1857.html
Farklı yetenek ve özellikleri bir arada taşıması, yani çok yönlü olması ile diğer dehalardan ayrılıp, öne çıkar, Atatürk. O’nun çağın en büyük dehası olduğunu kanıtlayan pek çok şey var; 1930’lu yıllarda İngiltere ile iyi ilişkiler kurmaya çalışırken dile getirdiği öngörüler gibi!
17 Haziran 1934’te İran Şahı Rıza Pehlevi onuruna verilen resmi ziyafetin ardından, Ankara’daki İngiliz Büyükelçisi Percy Loraine’in de katıldığı bir partide; Atatürk Büyükelçi’ye “İngiltere ile aralarında bir dostluk kurulmasını ve işbirliğinin geliştirilmesini istediğini; İngiltere’nin eğer bu dostluğu istiyorsa, Türkiye’ye bu isteğini açıkça belli etmesini arzu ettiğini” söyler. 1935 yılında İtalya’nın Habeşistan’a (bugünkü Etiyopya) saldırması, İngiltere’yi Türkiye ile ittifaka yönlendirince, 1936 Temmuz’unda Atatürk İngiltere’ye uzun vadeli bir ittifak antlaşması teklif eder.
Loraine “Hükümetim durumun günden güne yumuşaması dolayısıyla bu tedbirlere lüzum görmüyor” yanıtını iletince, Atatürk’ün kaşları çatılır: “Hükümetinize lütfen yazınız Sayın Büyükelçi; tehlike vardır, büyümektedir. Avrupa semaları üzerinde kara bulutlar her gün daha ziyade yoğunlaşmaktadır. Benim değerlendirmelerime göre dört-beş seneye varmayacak, İtalya ile Almanya birleşip başımıza İkinci Dünya Harbi’ni çıkaracaklar.”
3 yıl 2 ay sonra İkinci Dünya Savaşı başlayacaktır.
Büyükelçi Loraine’in ısrarı sonucu Kral Edward gezi programını uzatarak, Atatürk’ü ziyaret etmeyi kabul eder. 4 Eylül 1936 günü Nahlin adlı yatından küçük bir motorla ayrılan Kral’ı rıhtımda elini uzatarak Fransızca “Safa geldiniz Majeste” diyerek karşılar, Atatürk! İki gün boyunca karşılıklı verilen resepsiyon ve davetlerle Kral Edward ve Atatürk arasında yakın bir dostluk kurulur. Kral’ın üç ay sonra sevdiği kadınla evlenebilmek için tahttan feragat ettiğini açıklaması üzerine Atatürk mesajında “Majestelerinin günlerden beri heyecanla izlediğim olaylarla ilgili yüce kararını sınırsız, içten bir üzüntüyle öğrendim.” diyecektir.
Kral’ın ziyaretinden iki yıl sonra Büyükelçi Loraine, İngiltere Dışişleri Bakanı’na bir rapor yollayarak Atatürk’le ilgili bir öneride bulunur: “Diktatör devletlerden birinin yapmak istediği gibi O’na bir filoluk savaş uçakları veya öldürücü silahlar vermeye kalkışırsak, herhalde yaraşır bir hareket yapmış olmayız. En tanınmış İngiliz üniversitelerinden biri tarafından O’na fahri bir paye verilmesi ihtimali üzerinde durmanızı rica ederim.”
Kral Edward ise 1951’de Windsor Dükü imzasıyla yazdığı anılarında “Çağımızda yaşanan ve tek kişi tarafından başarılan toplumsal ayaklanmalardan birini ülkesinde gerçekleştiren bu acımasız devrimci askeri inceleme fırsatı buldum. Almanca anlaştık. Devlet yönetiminde dinin etkisini nasıl kırdığını (laikleşme); fesi kaldırdığını; haremleri kapattığını ve Türk kadınlarına oy hakkını vererek onları nasıl özgürleştirdiğini anlattı.” diye yazar.
Atatürk’ün İkinci Dünya Savaşının hangi zaman ve koşullarda başlayacağını öngörmesi kadar, 10 yıl kadar öncesinde savaştığı bir ülkeye dostluk elini uzatabilmesi de çok önemli. Kurduğu devletin çıkarları doğrultusunda, duygularıyla veya kinle değil, aklı ile hareket etmesi!
Ders almamız gerek tüm bu olaylardan! Daha ayrıntılı bilgi edinmek isteyenlere değerli bilim insanı Prof. Dr. Hikmet Özdemir’in Atatürk ve İngiltere – Bir Barışmanın Diplomatik Tarihi’ (Atatürk Araştırma Merkezi) kitabını öneririm.
Günümüz koşullarında yapmamız gereken, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarları doğrultusunda, onu kuran Atatürk’ün ilke ve devrimlerine sıkı sıkıya sarılmak ve akılcı davranmak! Yaklaşan tehlikeleri görerek, farklılıkları bir kenara bırakıp, Atatürk’te birleşmek!
Bu birleşme hem Türkiye genelinde, hem de yerel düzeyde olmalı. Gelecek yazımızın konusu da olsun; nasıl gerçekleşebileceği üzerine akıl yoralım, birlikte!
Not: Çok şey borçlu olduğumuz tüm annelerimizin günlerini kutlarım.
Haftanın Sözü: Dünyaya gerçek bir dahi geldiğinde onu şu işaretten tanıyabilirsiniz. Tüm ahmaklar ona karşı birleşmişlerdir.’ Â Â Jonathan Swift