Geçtiğimiz yılın en önemli olayı Alparslan Arslan adlı bir avukatın, türban konusunda alınan bir karara tepki olarak Danıştay’ı basması ve “tekbir” getirerek Danıştay 2. Dairesi hakimlerine kurşun yağdırmasıydı. Saldırı sonrasında, Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin ölmüş, daire başkanı Mustafa Birden dahil dört üye de yaralanmıştı.
Vakit Gazetesi’nin olaydan önce Danıştay 2. Dairesi üyelerinin resimlerini basıp, “İşte O üyeler” şeklinde hedef gösteren bir başlık atmış olması; Özbilgin’in cenaze namazında atılan sloganlar; saldırgan avukatın yargılandığı ilk gün babası İdris Arslan’ın “Laiklik adı altında kutsal değerlerine saldıranlara Türkiye’nin gereken cezayı vereceğini” söyleyerek oğlunun yaptıklarını desteklemesi olayın diğer ilgi çekici bir yönleriydi. Oysa, baba-oğul hurafeler ve gelenekler yerine Kuran’ı öğrenmiş olsalardı, Maide suresindeki “Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir” evrensel ilkesinden haberdar olurlardı.
Çok değerli bir hakimin katledilişinin yanında hiçbir önem taşımasa da 2006’nın en ilginç olayı THY Teknik Uçak Bakım Başkanlığı’nı yürüten Şükrü Can adlı bir uçak yüksek mühendisinin “apronda deve kesilmesi” olayında fikir babalığı yapmış olmasıydı. THY Genel Müdürü Temel Kotil ile aynı dönemde İTÜ Makine Fakültesi Uçak Mühendisliği Bölümü’nden mezun olan Can, THY’de Boeing 727 Proje Mühendisliği, İngiltere’nin Gamit Limited şirketinde Uluslararası Teknik Başkanlığı; teknik, proje ve kalite müdürlüğü, Amerikan Uçak Leasing Firması Finova Capital Corporation’da teknik temsilcilik, Hamburg’da ve İsviçre’de Jet Aviation firmasında VIP uçaklarının proje koordinatörlüğü, Kombassan’a ait Air Alfa’da da genel müdürlük gibi görevlerde bulunduktan sonra Haziran 2005’te THY’ye dönmüş. Kısacası en ileri düzeyde eğitim görmüş ve bilimin sunduğu en ileri teknolojiyi kullanan çeşitli kurumlarda önemli görev ve sorumluluklar yerine getirmiş bir kişi.
Her iki olayı “bireysel” veya “marjinal” olarak niteleyenlere katılmıyorum. Küçük yaşlarda gördükleri “tek yönlü ve ezbere dayalı eğitim” e bağlı olarak gelişen “kalıcı beyin hasarı” nedeniyle, bilimle iç içe olsalar bile bazıları “bilimsel düşünce”ye ulaşamayabiliyorlar.
“İnanç” temeli üzerine oturtulan “bilim” binası ne kadar gösterişli olursa olsun, en ufak bir sarsıntıda yerle bir olmaya mahkum. Oysa, uygun malzeme ve yöntemlerle, yani sağlam bir “bilim” temeli üzerine dokuz şiddetindeki bir depreme bile dayanabilen ve inançla süslenebilen gökdelenler inşa edilebilir.