Haber Ekspres 17.02.2013
http://www.haberekspres.com.tr/idealist-bir-realist-ataturk-makale,1746.html
“Atatürk’ü Atatürk’ yapan temel özellik nedir?” diye yıllardır kafa yorarım. Tam buldum’, dediğimde başka bir özelliğini fark edip, karar değiştiririm.
Son zamanlarda üzerinde düşündüğüm zıtların birliği kuramı’ ile Atatürk’ü bir araya getirince, Atatürk’ün en önemli özelliklerinden birinin (belki de en önemlisinin) zıt özellikleri bir arada taşıması ve bunlardan müthiş birer sentez’ oluşturması olduğunu fark ettim.
Hangi özellikler mi?
Bize hep savaşçı’ yönüyle anlatılmasına karşın, aslında barışçı’ olması!
Bazılarınca diktatör’ olarak nitelendirilmesine karşın, halkına inanmış diktatörlük karşıtı bir demokrat’ olması!
Bazılarınca din düşmanı’ olarak görülmesine karşın, İslam dinini çok iyi bilmesi, yorumlaması ve bu dine çok büyük katkılar sağlamış olması!
Seçtiği ekonomik modelin kısmen liberal, kısmen devletçi, kısmense sosyalist bir sentez olması…
Hem düşünce, hem eylem insanı; hem milliyetçi, hem de hümanist olması!
İlk hümanist Mevlana’nın yarattığı senteze hayranlığını şöyle dile getirir, Atatürk: “Mevlana, Müslümanlığı Türk ruhuna intibak ettiren büyük bir reformatördür. Müslümanlık aslında geniş anlamıyla hoşgörülü ve modern bir dindir. İlahi bir musikinin ahengi içinde dönerek Allah’a yaklaşma fikri, Türk dehasının, ileri görüş ve düşüncesinin doğal bir ifadesidir”.
Atatürk’ün farklı, hatta zıt özellikleri harmanlayarak sentez yaratabilme özelliğini anlatabilmek; neden birçok insan tarafından anlaşılamadığını veya yanlış anlaşıldığını açıklayabilmek için Mevlana’nın Fil Öyküsü’nü anlatalım.
“Hintliler karanlık bir ahıra fil getirip halka göstermek istediler. İlk defa fil görecek olan insanlar hayvanı görmek için kapkaranlık yerde toplandılar. Fakat ahır o kadar karanlıktı ki gözle görmenin imkanı yoktu. O göz gözü görmeyecek kadar karanlık yerde file ellerini sürmeye başladılar. Birisi eline hortumunu geçirdi, Fil bir boruya benzer’ dedi. Başka birisinin eline kulağı geçti, Fil bir yelpazeye benzer’ dedi. Bir başkası eline ayağını geçirdi, dedi ki: Fil bir direğe benzer’. Bir başkası da sırtını elledi, Fil bir taht gibidir’ dedi. Herkes neresini elledi, nasıl sandıysa fili ona göre anlattı. Sözleri, görüşleri birbirine aykırı olduğu için uzun süre tartıştılar.”
Atatürk’ü, Â söylediği birkaç cümleyle veya yaptığı tek bir işle değerlendirmeye kalkanlar da aynı hatayı işliyorlar. Mevlana’nın örneğinden yola çıkarsak; Atatürk ne boruya’, ne yelpazeye’, ne direğe’, ne de tahta’ benzer; O’nun büyüklüğü ve karmaşıklığı, araştırdıkça ortaya çıkar. Yıllarca nesnel olarak incelemeden hakkında verilecek kararlarsa, yanıltıcı olur!
Atatürk’ün sahip olduğu zıt özelliklerden en önemlileri, idealist’ ve realist’ (gerçekçi) oluşu; belki de! O, yüce ideallerine ulaşmak için realist’ gibi davranmış; birçok arkadaşı gibi, dogmalara, kalıplaşmış düşüncelere takılıp kalmamış veya gerçekleşmesi olanaksız hayallere kapılıp gitmemiştir. İdealleri ile gerçekleri harmanlayıp, bir pragmatist gibi yararlı bir sentez’ oluşturabilmiştir!
Dış güçlerin yönlendirmeleri, yetersiz ve yanlış eğitim politikaları, beyin yıkama, toplumsal narsisizmin körüklenmesi, sosyoekonomik koşullar gibi çok sayıda etkenin sonucu olarak, Türkiye bugün dindar-laik’, Türk-Kürt’, ulusalcı-liberal’ gibi farklı kutuplara ayrılmış durumda! Hatta bu gruplar içinde de birbirinden farklı gruplar oluşuyor.
Bu karanlık tablodan çıkmanın yolu; Atatürk’ün idealleri doğrultusunda, Â gerçekçi bir yaklaşımla, akıl ve bilimin yol göstericiliğinde, bizden farklı düşünenlerle empati kurarak, toplum yararına ve ortak akılla, orta yolları, grinin tonlarını, Â yani sentezleri’ bulmaktan geçiyor.
Haftanın Sözü: “İnsanlar daima yüksek, soylu ve kutsal hedeflere doğru yürümelidir. Bu amaçla yürüyenler, ne kadar büyük özveride bulunurlarsa o kadar yükselirler.”  Mustafa Kemal Atatürk