Haber Ekspres 18.11.2012
http://haberekspres.com.tr/demokrasi-kulturu-ve-tip-makale,1614.html
Demokrasi, bilginin egemen olduğu, eğitim düzeyi yüksek toplumlarda çok daha başarılı oluyor. Bernard Shaw’un dediği gibi: “Demokrasi en iyi rejimdir; ama halk tanrılardan oluşmuşsa!”
Ancak Türkiye’de demokrasi kültürünün yeterince gelişmemiş olması, eğitim düzeyinin üst noktası olan uzmanlık veya bilim doktorası yapmış tıp fakültesi öğretim elemanlarını bile etkiliyor!
Öğretim üyeliği yapan tıp doktorlarının yaşamlarının büyük bölümü eğitim’le geçer. Altı yıllık eğitimlerinin ardından ortalama dört yıl uzmanlık veya doktora eğitimi görürler; birçoğu yükselmek için ayrıca ortalama 2 yıl yan dal uzmanlık eğitimi yapmak zorundadır. Tıp alanındaki bilgilerin neredeyse yarısı beş yılda bir değiştiğinden; yaşamları boyunca okur ve araştırırlar; geriye gitmemek için! Tıp fakültesinde çalışan biyolog ve benzer kökenli öğretim üyeleri de (veteriner hekim hariç) dört yılık lisans eğitimlerinin ardından iki yıl yüksek lisans yaptıklarından aynı durumdadırlar.
Bu kadar yoğun eğitime karşın, belki de ülkedeki sorunlarla ilişkili olarak, tıp fakültelerinde bile demokrasi kültürü’ tam olarak yerleşmemiş durumda, ne yazık ki! En sık gözlenen sorun, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi, sıklıkla farkında olmadan, çoğunlukların (veya gücü eline geçirenlerin) azınlıkların (veya gücü olmayanların) haklarına yeterince saygı göstermemesi! Oysa yaşanan soruların çok basit çözümleri var.
Özellikle temel tıpta yaşanan sorunlardan biri tıp ve tıp kökenli olmayan öğretim elemanları arasındaki ilişki! Çoğunlukta olan tıp kökenliler, kendileri gibi olmayanlara pek sıcak bakmıyorlar; kendilerini güvende hissetmeyen diğerleri ise bir araya gelip kendilerini korumanın yollarını arıyorlar, genelde! Doktoralılarla uzmanlar arasında da benzer bir sorun var. Çoğunlukta olan uzmanlar, azınlıktaki doktoralılara pek hoş gözle bakmazken, onları Tıpta Uzmanlık Sınavı’nın (TUS) etrafından dolaşmakla suçluyorlar. Uzmanlık alanları kesişenler ve ana dal – yan dal çekişmelerinde de benzer sorunlar yaşanıyor.
Oysa çözüm yolları çok basit! Öncelikle, karşı tarafı bir dinlemek; sonra da kendimizi onların yerine koyarak düşünmeye çalışmak, yani empati kurmak gerek; arkası zaten gelir! Üst düzeyde bilimsel eğitim almış insanlar kısa zamanda ortak çözüm yolları üretirler…
Örneğin tıpta doktora sınavı merkezileştirilebilir; hatta var olan TUS, Tıpta Uzmanlık ve Doktora Sınavı’na (TUDS) dönüştürülebilir; doktorasını bitirenler ve temel tıpta yan dal uzmanı olanlar yeni kurulan tıp fakültelerinde mecburi hizmet yapabilirler. Karışıklıkları önlemek için de Sağlık Bakanlığı’nın düzenlediği ana dal – yan dallar; YÖK’ün düzenlediği anabilim dalı – bilim dalları ve Üniversitelerarası Kurul’un belirlediği doçentlik alanları mutlaka birbiriyle uyumlu hale getirilmeli.
Demokrasilerde başarıya ulaşabilmek için, çoğunlukların değil, azınlıkların haklarının korunması gerektiğini unutmayalım. Aksi takdirde demokrasiler çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşebilir.
Geçtiğimiz günlerde Kuşadası’nda gerçekleşen 35.Türk Mikrobiyoloji Kongresi’nde mikrobiyoloji camiasının bu sorunları son derece demokratik bir ortamda uzun uzun tartıştıklarını ve çözüm yollarını bulduklarını gördüm ve çok mutlu oldum; kendilerini kutluyorum.
Tıp doktorları sadece sağlık alanında değil, birçok konuda toplumla iç içedir; kendi içlerindeki sorunları çözdükten sonra, demokrasi kültürünün topluma aşılama gibi bir sorumluluk ve yükümlülükleri de var!
Haftanın Sözü: “Okullar demokrasinin kalesidir.” Â Â (Horace Mann)