Haber Ekspres 29.07.2012
http://haberekspres.com.tr/ataturk-fazil-say-ve-schopenhauer–makale,1411.html
Bu üç isim nasıl mı bir araya geldi?
Atatürk’ten başlayalım. Aynı zamanda yaşamış birçok devlet adamı, tarihçi ve gazetecinin ortak görüşü Atatürk’ün bir “dahi” olduğu yönünde! Bu sözler arasında en çok bilinenlerden biri 1916-1922 yılları arasında İngiltere Başbakanlığı yapmış David Lloyd George’a atfedilen “Yüzyıllar nadir olarak bir dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o dahi çağımızda Türk Milleti’ne nasip oldu. Mustafa Kemal’i yenemedik” sözleri…*
Atatürk’ü diğer üstün yetenekli insanlardan ayırıp, öne çıkaran özelliği, dehasını sadece askeri alanda değil, siyaset, bilim, tarih, dil gibi pek çok alanda kanıtlamış olması!
Atatürk’ün 1 Kasım 1934’te Meclis’te söylediği “Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu güzeyde Türk ulusal müziği yükselebilir, evrensel musiki içinde yerini alabilir.” sözlerini kanıtlayan, Atatürk Türkiye’sinin son yıllarda yetiştirdiği en büyük yeteneklerden biri olan Fazıl Say’a gelelim!
Üstün yeteneği küçük yaşlarda anlaşılan Say, bu yeteneğin uygun şekilde işlenmesi sonucu, artık dünya çapında bir sanatçı! Yalnız mükemmel ve özgün biçimde icra ettiği eserlerle değil, geniş bir yelpazede yarattığı eşsiz eserlerle de genç yaşta tüm dünyadaki sanatseverlerin gönlünde taht kurmuş durumda. Bir aydın sorumluluğuyla sosyal olaylara karşı da duyarlı olan sanatçı, özgür düşüncesini korkusuzca yansıtıyor, yazılar yazıyor!
Türkiye’deki muhafazakar kesimden insanlardan bazıları Atatürk’ten ve O’nun eserlerinden rahatsız oldukları gibi, Fazıl Say ve benzer sanatçılardan da rahatsızlar! Ancak aynı grubun içindeki diğer bazı insanlar Atatürk’e de, Fazıl Say gibi sanatçılara da değer veriyorlar. Neden acaba?
İşte Schopenhauer burada işe giriyor; Alman felsefecinin şu sözlerine dikkat: “Hiç kimse kendinden fazlasını göremez. Herkes başkasında, kendisi olabildiği kadarını görür, çünkü onu ancak kendi zekası ölçüsünde anlayabilir. Bu zeka düşük türden ise, tüm zihinsel yetenekler, en büyükleri bile, onun üzerinde etkide bulunamayacaklar ve o da bu yeteneklerin sahibini algılayamayacak, sadece onun bireyselliğindeki en düşük olanları, kendisiyle ortak olan zayıflıkları, mizaç ve karakter eksikliklerini algılayacaktır.”
Sözün özü; Schopenhauer diyor ki, ortalama zekaya sahip olanların üstün zekalıları/yeteneklileri, hele hele dehaları tam olarak anlamaları güç; geri zekalıların ise hiç şansları yok!
Yorumu size bırakıyorum!
Bir de öngörüde bulunayım; “Fazıl Say gitmeyecek”!
Atatürk neden bırakıp gitmediyse, tüm olumsuz koşullara karşın pes etmediyse, Fazıl Say da aynı nedenle gitmeyecek.
Bu sadece bir öngörü değil, aynı zamanda bir dilek!
Haftanın Sözleri: Deha ile huzur bir araya gelmez.  (Leonaid Andreyev)
Yetenek, kimsenin vuramadığı hedefi vurur. Deha ise kimsenin göremediği…Â Â (Arthur Schopenhauer)
*http://tr.wikipedia.org sitesinde George’un bu sözleri istifa öncesi Parlamento’da yaptığı konuşmada söylediği bildirilirken, http://en.wikiquote.org adresinde ise bu sözlerin “yanlış atıf” olduğu, ilk kez 1994’te “Kurtuluş” adlı televizyon dizisinde, “George Nathaniel Curzon’un Henri Poincare’ye bir yakınması” şeklinde yer aldığı yazıyor. Ancak bu “Yanlış Atıf” yazısında da sanırım bir “Yanlış Atıf” var. 1912’de ölmüş matematikçi ve fizikçi “Henri Poincare” ile, beş defa başbakanlık, yedi yıl da cumhurbaşkanlığı yapmış ve Lozan Konferansı’nda Lord Curzon gibi heyet başkanı olan “Raymond Poincare” karıştırılmış!