Haber Ekspres 27.05.2012
http://haberekspres.com.tr/kurtaj-ve-sezaryen-cinayet-midir–makale,1290.html
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan aynen şunları söyledi: “Sezaryenle doğuma karşı olan bir başbakanım ve bunu bir cinayet olarak görüyorum. İki: Kürtajı bir cinayet olarak görüyorum! ! Ha anne karnında bir çocuğu öldürürsünüz, ha doğduktan sonra öldürürsünüz, hiçbir farkı yok.” Bir gün sonra daha da ileri gitti: “Her kürtaj bir Uludere’dir.”
Bu sözlerle bugüne kadar sezaryen ile doğum yapmış veya herhangi bir nedenle kürtaj yaptırmış milyonlarca Türk kadınını “cinayet işlemek” ile yani “katil olmakla” suçlamış oldu Başbakan.
Başbakan’ın “Bir canlı dünyaya getirme” yöntemi olan “sezaryen”i, nasıl olup da “bir canlıyı ortadan kaldırma” yöntemi olan “cinayet” olarak nitelediğini anlamak ve bunu anlatmak için çaba sarf etmeyeceğim, zamanımıza yazık!
Gelelim kürtaja! Neye dayanarak söylemiştir, kürtajın “cinayet” olduğunu Başbakan? Engin tıp bilgisine olamayacağına göre, sanırım engin din bilgisine!
Peki, İslam dininde kürtajın yeri nedir? İslam’ın temeli olan Kuran’a bakalım!
Ahkaf Suresi 15. Ayetin başlangıç bölümünde “Biz insana, ana ve babasına iyilik etmesini öğütledik. Anası onu zahmetle taşır, zahmetle doğurur. Ana karnında taşınması ile sütten kesilmesi otuz ay sürer” diye yazıyor.
Edip Yüksel yazdığı Kuran Meali’nde bu ayet için şöyle bir açıklama yazmış: “Bu ayet, insanın gebelik döneminde ana karnında geçirdiği süre ile emzirme süresinin toplamı 30 ay olduğunu bildiriyor. Bu ayet, emzirme süresini 24 ay olarak bildiren 31:14 ayetiyle birlikte değerlendirilirse, bebeğin ana karnında sadece 6 ay insan/kişi/nefs kabul edildiği anlaşılır. Gebelik süresinin döllenmeden itibaren tam 266 gün olduğunu biliyoruz (77:23). Bu, Tanrı’nın doğadaki bir ayetidir. Altı ay, 180 gün olduğuna göre bunu 266’dan çıkarırsak, gebeliğin ilk 86 gününde ceninin insan veya nefs’ sayılmadığı anlaşılır. Nitekim, insanın ana karnındaki gelişimini dört evrede açıklayan 22:5 ve 23:14 ayetleri gebeliğin ilk günlerini nefs’ yahut insan’ olarak değil de başka kelimelerle ifade eder. Bunlar sırasıyla: (1) sperm; (2) embriyo; (3) on santim büyüklüğündeki cenin evresine kemiklerin ve etin oluşması; ve nihayet (4) yeni bir yaratık. Yeni bir yaratığın döllenmeden 89 gün sonra yaratıldığı anlaşılıyor. Bir başka değişle nefs’in (bilinç/kişilik) ilk belirtileri, döllenmeden yaklaşık üç ay sonra ceninin beyninde zuhur etmektedir. Kuran’daki ayetlerle doğadaki ayetlerin birlikte değerlendirilmesiyle elde edilen bu bilginin kürtaj konusuna aydınlık getirdiğini ifade etmeğe gerek var mı? Ayrıca bak: 16:58-59; 17:31″
Yani Kuran’ın çeşitli ayetlerinden yola çıkan Yüksel, bilimi (matematiği) kullanarak, hamileliğin ilk üç ayında bilinci oluşmamış embriyonun tahliyesi işleminin, yani kürtajın, “cinayet” olarak nitelenemeyeceğini; medeni hukuk ile Kuran’ın çelişmediğini kanıtlıyor. İyi ki Edip Yüksel gibi gerçek din adamları var ve İslam dininin güzelliklerini öğrenebiliyoruz. Önceden de yazmıştım; Atatürkçü Türk aydını, “İslam” adına Arap geleneklerini yerleştirmeye çalışan, halkı kandıran “sahte ulema” ile mücadele etmek istiyorsa, Kuran’da yazılı “Gerçek İslam”ı iyi öğrenmekle yükümlü.
Başbakan’ın yaptığı “haksız suçlamalar” kanun önünde “suç”, İslam dinine göre ise “günah”! Kürtaj veya sezaryen yaptırmış kadınlara mahkemede tazminat ödeyerek “suç”tan kurtulabilir, ama “günahlar” ne olacak?
Aynı konuşmada Erdoğan, ülkemizin yapısının Anayasa’ya göre “demokratik laik, sosyal bir hukuk devleti” olduğunu hatırlattı. Hangi hukuk devletinde bir başbakan milyonlarca vatandaşını haksız yere “cinayet işlemekle” suçlayabilir ve o koltukta oturabilir?
Haftanın Sözleri: “Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın Müslüman‘a genel olarak araştırmayı farz kılar ve her erkek ve kadın Müslüman, toplumu aydınlatmakla yükümlüdür.” “Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden kötülükler hep din perdesi arkasındaki dinsizlik ve kötülükten gelmiştir.” (Mustafa Kemal Atatürk)