Haber Ekspres 12.02.2012
http://haberekspres.com.tr/bir-ingiliz-yanitliyor-ataturk-diktator-muydu-makale,1060.html
Atatürk’ün ölümünden 15 gün sonra, dönemin İngiltere Büyükelçisi Percy Loraine’in Londra’ya özel bir kuryeyle gönderdiği ve üzerine “40 Yıl Boyunca Açıklanmayacak” damgası vurulan gizli mektup, Atatürk’ü diktatörlükle suçlayanlara en güzel yanıt!
Loraine mektubunun başında, Atatürk’ün kendisini bir dost gibi gördüğünü, görüşmekten memnun olduğunu; özel kimliğini kendisine, diğer yabancılara gösterdiğinden daha fazla gösterdiğine inandığını yazmış. Ardından Atatürk’ü tanımış olmanın önemini vurgulamış: “!O’nu tanımadan yapılacak değerlendirmeler kuşkusuz yanlış olacak ve yanlış yönlendirmelere neden olacaktır.”
Mektupta Atatürk’ün bazı özelliklerine işaret etmiş Loraine: “Dinamik enerjisi”, “doğuştan gelen, belki de farkında olmadan, tıpkı sütün kaymağını hemen ayıran aletler gibi, faydasızı faydalıdan ayırma yeteneği”, “Türkiye’de evet efendimci’ olarak bilinen tarzdan hoşlanmama”, “ahmak ve dalkavuklara tahammülsüzlük”, “sömürücüleri sevmeme, açgözlüleri hor görme”, “yapılması gerektiğine inandığı şeyleri korkusuzca yerine getirme”!
Loraine Atatürk’ü gelecekte “diktatör” olarak nitelemek isteyenlerin olacağını öngörmüş: “Korkarım gelecek nesillere Atatürk bir diktatör olarak aktarılacak. Bunun yanlış olacağı kanısındayım. Hem savaşta, hem barışta evet o büyük bir liderdi, ancak gerçek bir diktatör değildi… ! Hitler ve Mussolini’nin tersine, devlette idari veya yönetim fonksiyonu bulunmuyordu; af yetkisi yoktu; mahkemelere emir yetkisi yoktu; diplomatik misyon temsilcilerini reddetme hakkına sahip değildi. Bütün bu hususlara teknik gözle bakıp bir kenara iter ve bütün devlet meselelerinde onun isteklerinin hakim olduğu konusunda ısrar edebilirsiniz. Doğru, ancak daha çok o konudan sorumlu kişilerin onayının hakimiyeti şeklinde karşımıza çıkıyordu.
Olayların gidişi, Atatürk’ün görüş açısının doğruluğunu, verdiği hükümlerin zekice olduğunu ve hata yapmadığını göstermiştir. Dolayısıyla sıkça fikirlerine başvurulması ve memnuniyetle bu fikirlerin uygulanmasını görmek pek de şaşırtıcı değil. Ancak onu Mussolini, Hitler veya Primo de Rivera gibi diktatörlerden ayıran belki de en büyük özellik, başından beri isteyerek ve çok emek sarf ederek, kendini yaşatacak bir sistem kurmaya çalışmasıdır.”
Loraine’in Atatürk’e “diktatör” diyenlere yanıtı bu mektupla sınırlı değil; dört yıl kadar sonra, 29 Ekim 1942’de “Realite” dergisinde şunları yazmış: “Benim görüşüme göre, Atatürk’e diktatör demek mümkün değildir. Bu terim modern kabule göre, bir anayasanın düzenlediği kanunlarla yerini alan, anayasanın oluşturulması için yoğun çaba sarf eden bir cumhurbaşkanı için kullanılamaz. Onun bir diktatör olup olmadığını varlığı ile değil, yokluğu ile anlamak daha kolaydır. Atatürk, Cumhuriyeti kendisinden sonra da devam etsin diye kurmuştur, kendisiyle birlikte ölsün diye değil. Buna ek olarak ısrarla belirtmek istiyorum ki, Türk halkının Kemalist reformları zorla kabul ettiği düşüncesi tamamen yanlıştır. Çünkü halkın bu reformlara içgüdüsel olarak ihtiyacı vardı. Halk devrim sayesinde yönetimin uşağı olmaktan kurtuldu. Bundan böyle halk hükümetin değil, hükümet halkın uşağı haline geldi. Ulusal uzlaşma sayesinde milli devlet, milli ekonomi, milli eğitim kurumlarının oluşması sağlandı.”
Bu yazının hemen ardından 10 Kasım 1942’de, Atatürk’ün ölümün dördüncü yıldönümünde ise yaptığı konuşmada şunları söylemiş Loraine: “İsteseydi Sultan ve Halife olabilirdi. Ama o bunu reddetti. İstekleri kendisiyle ilgili değil, Türkiye ve Türk halkı içindi! !Mustafa Kemal genellikle diktatör olarak nitelendirilir; din karşıtı olmakla suçlanır! !Benim düşünceme göre O, kendisine yapıştırılmaya çalışılan bu etiketlerden hiçbirini hak etmemiştir. Eğer onun hedeflerini anlarsanız, onun bu tip haksız saldırılara uğramasının kolay olduğunu görebilirsiniz!
Ne diyeyim? Biz söyleyince inanmıyorlar; belki O’nu iyi tanımış bir İngiliz büyükelçiye inanırlar!
Haftanın Sözü: Herkes kendi iradesini iktidara zorla kabul ettirmek istediği ve yönetim, halkın gözünde sevimliliğini yitirme kaygısıyla herkesin hoşuna gidecek biçimde davrandığı zaman anarşi başlamış demektir. Bundan da zorbalık ve diktatörlük doğar. (Mustafa Kemal Atatürk)