ulgenzekiok.fw

Baltıkta tatilin tam zamanı

Haber Ekspres 24.07.2011

http://haberekspres.com.tr/baltikta-tatilin-tam-zamani-makale,666.html

Kış ortasında Florida’da yaptığımız sıcak tatil ilaç gibi gelmişti, yıllar önce. Sıcak yaz günlerinde serin bir tatil de böyle iyi olmalı diye düşünmüştüm! Ve fırsat çıkınca, tercihimizi “Baltık Başkentleri” yönünde kullandık, eşim ve kızımla.

Uykusuz bir gecenin ardından İzmir-İstanbul-Hamburg seferlerinde THY başarılıydı. Hamburg‘dan otobüsle geçtiğimiz Kiel‘deki “Türk Günü” ve çok sayıda Türk nedeniyle kendimizi evimizde hissettik. Bu şehirde bindiğimiz MSC Poesia İtalyanlara ait, üç yaşında, iyi tasarlanmış, 3.000 yolcu kapasiteli bir gemi. Personel saygılı, özellikle deniz ürünleri damak tadımıza çok uygun; tiyatro salonu ve gece gösterileri de mükemmel.

İlk durağımız Danimarka’nın başkenti Kopenhag‘da şehir turuna Andersen’in masalındaki “Denizkızı heykeli” ile başladık; Thorvaldsens Müzesi‘ndeki görkemli heykelleri, güzel resimleri ve yaratıcı reklam fotoğraflarını izledikten sonra, Christiansborg Sarayı‘nı ve kızımın en çok sevdiği Andersen Müzesi‘ni gezdik.

En çok beğendiğim şehir İsveç’in başkenti Stockholm‘dü. Özellikle sabahın erken saatlerinde yanından geçtiğimiz adacıklar, üzerlerindeki muhteşem malikaneler, yüzen kuğular ve uçan martılarla harika bir tablo oluşturuyordu! 1628’de batan Vasa gemisinin sergilendiği müze ve Nobel ödül töreninin gerçekleştiği Belediye Sarayı da harikaydı.

Göreceli olarak genç bir ülke olan Estonya’nın başkenti Talin nüfus ve tarihi yerler açısından daha kısıtlı olsa da Eski Şehir‘in yapısı çok iyi korunmuş ve insanları sevecen. Rehberimiz Helen çok iyi Türkçe konuşuyordu. Estonya dili ile Türk dili arasında cümle yapısındaki bazı benzerliklerin yanında oda, su, sulama gibi sözcükler de aynıymış.

Rusya’nın eski başkentlerinden St. Petersburg (eski adıyla Leningrad) için çok daha fazla zaman gerek. 70 tiyatro salonu bulunan, her yerinden tarih ve sanat fışkıran kentte yalnızca Petro’nun yazlık sarayı Petrodverets‘i gezebildik; St İsaac, St. Paul ve St. Peter ve Spilled Blood Katedralleri, Hermitage Müzesi, Nevski Caddesi ve Çar Petro Anıtı‘nda fotoğraf çekebildik ancak! Bu arada Petro’ya neden “deli” dediğimizi de anladım (bizden başka diyen yok) sanırım; adam bir “dahi” imiş!

Benim için gezinin en ilginç yönü gece 11’de güneşin batışını izlemek ve ardından 3-4 saat daha loş bir aydınlıkla süren “beyaz geceler”; en zevkli bölümüy se akşam yemeğinin ardından Nikolay Buyukliev, Silvia Caini ve Ievgeniia Tarasova adlı üç gencin çaldığı enfes klasik müzik eşliğinde kokteylimi yudumlamaktı; Nikolay dünya çapında bir keman virtüözü olabilecek yetenekte.

Tura Turizm’e teşekkürler! Yeni dostlar edinmek, yazın bunaltıcı sıcağını sıcağından kaçıp, serin bir nefes almak isteyenlere önerilir!

Prof. Dr.Ülgen Zeki OK

Son Yazıları

Diğer Yazıları