Bilim insanı olmak zordur. Türkiye’de daha da zordur. Yüksek lisans, doktora, yardımcı doçentlik, doçentlik, profesörlük… Her dönemin kendine özgü sorunları ve geçimi sağlayacak maddi olanaklar bulmak…Â
Çocukların “Otur oturduğun yerde, icat çıkarma” diye azarlandığı; üniversitelerin döner sermayesinden, yani kendi kazandığı paradan, ayrılan bilimsel araştırma projeleri bütçesine el konulduğu bir ülkede bilim yapmak; icat da, mucit de çıkarmak zordur.
Yaşadığı tüm zorluklara karşın yaptığı işi seven bilim adamı çok şanslıdır. İşine özel lüks arabasıyla değil, servisle gitse de; deniz kıyısında bir villaya sahip olmak yerine, iki odalı bir evde kiracı olsa da, pahalı lokantalarda yemek yerine bir tostla idare etse de bilim insanı gururludur, mutludur.
Mutludur, çünkü yeni bir şeyler öğrettiği öğrencisinin gözündeki pırıltıyı fark etmiştir. Mutludur, çünkü bir yayını daha uluslararası kaliteli bir dergide yayımlanmıştır.
Mutludur, çünkü sunduğu bir sözlü bildiri beğenilmiş ve alkışlanmıştır; heyecandan titreyen ellerindeki mürekkep püskürtmeli bir yazıcıdan çıkmış A4 kağıdında kocaman puntolarla “teşekkür” yazmaktadır.
Türkiye’deki bilim insanları “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, başarı için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. Yalnız, ilmin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar bin yıl sonra bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir” diyen Atatürk’ün yolunda ilerler.
* * *
Türkiye’de bilim insanları “Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş, kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır. Zaman süratle ilerliyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkar olur. Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar” diyen Atatürk’ün manevi mirasçılarıdır.
Bilim insanı kendini hızla tüketmek pahasına çevresini daha çok aydınlatmaya çalışan bir mum gibidir; onun ateşiyle alevlenen yeni mumların da katkısıyla dünyamız ve Türkiyemiz her geçen gün daha aydınlık olacaktır.