İnternetteki bir arama motoru ile yaptığım taramada bir süre önce yazdığım “Ç harfi neden ağlıyordu?” başlıklı yazımın bir sitede (http://www.turkcan.org) kaynak gösterilerek yayımlandığını görmek hoşuma gitmişti, tabii yazıyı beğendiklerini bildiren sevgili dostlarımın sözleri de.
Gece bunları düşünürken uyuyakalmışım. Ve karşımda yine “Ç harfi.”
Kızgınlığından bir şey kaybetmemişti, ama bana daha sevecen bakıyordu.
“Aferin, söylediklerimi ve olayları çarpıtmadan yazmışsın” dedi.
“Peki, öyleyse kaşların neden çatık? Yine niye kızdın?” diye sordum.
Sormaz olaydım. Tabelalardaki yabancı sözcüklerin yerine bu kez de kafasını televizyondaki reklamlara takmıştı.
Ağzından köpükler saçarak haykırmaya başladı.
“Televizyonlardaki reklamları izlerken boğazım düğümleniyor, kalbim duracakmış gibi oluyor. Reklamların neredeyse yarısı ya İngilizce, ya İtalyanca. İtalyan malları boykot edilirken satışları duran ve ‘İki gözümüz önümüze aksın ki bizim İtalyanlarla ilgimiz yok, sadece markamız öyle’ diyen bir firmanın reklamı bile İtalyanca. Utanmasalar Türkçe’yi altyazıdan da kaldıracaklar.”
* * *
Birden hüzünlendi, yanında duran tabureye ilişti; gözleri uzaklarda bir noktaya sabitlenmişti.
“Ah, babacığım” diye fısıldadı.
“Senin baban kim?” diye soracak oldum.
“Benim babam Atatürk’tür” diye gürledi.
“Görmedin mi, her yerde bizi tahtaya çizerken resimlerimiz var. Babam sadece Türk harflerinin değil, üçgen, açı dikdörtgen gibi birçok sözcüğün de babasıdır. 1930’da söylediği ‘Ülkesinin bağımsızlığını korumasını bilen Türk ulusu, dilini de yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmalıdır’ sözleri hala kulağımda çınlıyor” dedi.
* * *
Sonra yine reklamları hatırlamış olacak ki, “Sen o zamanlar küçüktün, belki hatırlamazsın” dedi.
Bir reklamda çizgi film karakteri olan kapıcının “Üst gattakiler ısındı, alt gattakiler pişmiyo, benim de goşuşmaktan dabanlarım şişmiyo” şeklindeki şiveli konuşması sakıncalı bulunmuş, yeni bir seslendirme ile İstanbul ağzına çevrilmişti.
Bugünse geldiğimiz duruma bak.
“Çocukların, gençlerin diline dolanan ve sonuçta dilimizi katleden bu yabancı dildeki reklamları şikayet edebileceğim bir kurum yok mu?” diye sordu.
“Bildiğim kadarı ile Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) var” dedim.
“O zaman RTÜK’e yaz” dedi.
“Hollanda’da sokaklarda bile Felemenkçe dışında konuşmak yasaklanmış. Siz de televizyon reklamlarındaki ve ürün sloganlarındaki yabancı dile son verin. Babamın kemikleri sızlıyor.”
Elçiye zeval (suç) olmazmış.