Haber Ekspres 13.03.2011
http://haberekspres.com.tr/doktorlar-icin-biraz-empati-lutfen-makale,442.html
Dil Derneği Sözlüğü’ne göre “bireyin kendini başkalarının yerine koyabilme yetisi” anlamına geliyor “empati”. 14 Mart Tıp Bayramı’nda tıp doktorlarıyla empati kurmaya çalışalım mı?
İdealleriniz nedeniyle çok çalışıp, arkadaşlarınızdan çok daha yüksek puanlarla tıp fakültesine girdiğinizi düşünün öncelikle! Yıllarca onlardan kat kat fazla çalışıp, neredeyse tüm kemik, kas, damar ve sinirlerin Latince adlarını ezberlemek zorunda olduğunuzu!
Siz stajlarla boğuşurken, birer birer mezun olan arkadaşlarınızın çoktan işlerini ve yuvalarını kurmuş olduğunu! Başınızı yaslayıp birkaç saatliğine kestirmeye çalışacağınız bitmek tükenmek bilmeyen nöbetleri!
Mezun olup, Doğu’daki bir mahrumiyet bölgesinde yıllardır alıştığınız konfordan uzakta “mecburi hizmet” yaparken, koşul ve olanakların yetersizliği nedeniyle hastalarınıza yeterince yardımcı olamamanın verdiği hüznü! Hiçbir hatanız olmasa da, hastanızı tedavi edemediğinizde yaşadığınız darp edilme, hatta öldürülme korkusunu!
“Ne doktorusun?” sorusunu “pratisyenim” diye yanıtladığınızda “Bu daha stajyermiş” sözlerini duyup, nasıl üzüldüğünüzü düşünün. Zorlu Tıpta Uzmanlık Sınavı’na hazırlanıp, başarılı olursanız 4-5 yıl daha yoğun çalışmaları, devrilen kitapları, sık nöbetlerin ardından uyumadan poliklinik hizmetlerini! Ardından yeniden “mecburi hizmet”! Bazı alanlarda uzmanlık da yetmiyor; üst ihtisas için yeniden sınav, yoğun çalışmalar, bilimsel yayınlar, nöbetler ve tabi ki “mecburi hizmet”! “Askerlik”, “evlenme”, “eş durumu”, “çocuğunuzun eğitimi” gibi sorunları saymıyorum.
Uzman veya yardımcı doçent olarak üniversiteye kapağı attınız; yıllarca süren bilimsel araştırmalar, yayınlar ve zor bir sınavdan sonra “doçent”; beş yıl daha dirsek çürütüp “profesör” oldunuz diyelim!
Yatırım yapıp muayenehane açtığınızda, devletin “ya üniversitede, ya muayenehane” zorlaması pek önemli değil; ama bir hastanızın “beş dakikada iki tık tık, bir çıt yaptı, !’ lirayı kaptı” sözleriyle yıkılmaz mısınız? “O yaptığım iş, otuz yılık bir çalışmanın ürünüdür!” diye haykırmak gelmez mi içinizden? Önemli sağlık sorunları için geliştirdiğiniz çözüm önerileri yanıtsız kaldığında; yetiştirmeniz için yıllarca tek bir uzmanlık öğrencisi verilmediğinde; son doktora öğrenciniz, eğitiminin bitimine yakın “aile hekimi” olmak için ayrılıp, şu an sizin aldığınız maaşın iki katını aldığında neler hissedersiniz?
En acısı; bir başbakan “İğneyi doktora değil hemşireye yaptırırım, doktor damarı bulamaz, icabında felç de edebilir” dediğinde, önceki Türk Tabipler Birliği Başkanlarından rahmetli Füsun Sayek gibi “Canım Başbakan’a iğne yapmak istiyor” demek gelmez mi içinizden?
Şimdi lütfen televizyonunuzu açıp, Ankara’da yürüyen sağlık çalışanlarını izleyin ve bir günlüğüne de olsa onlarla empati kurmaya çalışın.
Lütfen…
Haftanın sözü
Toplumun önünde olması gerekenler, yürümekle yetinmeyip, koşmak zorundadır.