Hürriyet Ege 28.09.2010
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16150494.asp?yazarid=201&gid=142
MUTLULUÄžUN ne anlama geldiği, insanların nasıl mutlu veya mutsuz olduklarına uzun süre kafa yorduktan sonra şu basit formülü geliştirmiştim:
Mutluluğun katsayısı = Gerçekleşenler ÷ Beklenenler.
Formüle göre; mutluluğun yolu beklentilerin kısılmasından, yani gerçekçi olmasından geçiyordu.
Mutluluğun formülünü bulma beklentim gerçekleşmişti; mutluydum artık…
Ta ki, Atatürk’ün 17 Mart 1937’de, Romanya Dışişleri Bakanı Antonesku ile yaptığı bir sohbette dile getirdiği “gerçek mutluluk” tarifini öğrenene kadar… Günümüz Türkçesiyle özetliyorum:
“Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gereken şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır…”
“… Hayatta tam zevk ve mutluluk, ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı, mutluluğu için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, Benden sonra gelecekler acaba böyle bir ruhla çalıştığımı fark edecekler mi?’ diye bile düşünmemelidir. Hatta en mutlu olanlar, hizmetlerinin bütün kuşaklarca gizli kalmasını tercih edecek karakterde bulunanlardır.”
“Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi bahçe ile ilgilenmek, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki duygularla hareket edebilmelidir. Ancak bu şekilde düşünen ve çalışan adamlardır ki, ülkelerine, uluslarına ve bunların geleceklerine yararlı olabilirler. Bir adam ki, ülkenin ve ulusun mutluluğunu düşünür, o adamın değeri birinci derecededir.”
XXXÂ Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â Â XXX
Kendi ülkesinin geleceği için çabalamak da yetmez Atatürk’e göre:
“… İnsan bağlı olduğu milletin varlığını ve mutluluğunu düşündüğü kadar, bütün dünya ülkelerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milletinin mutluluğuna ne kadar değer veriyorsa, bütün dünya uluslarının mutluluğu için elinden geldiği kadar çalışmalıdır.”
Formülümün ne denli yetersiz kaldığını işte böyle anladım.
Çok özlüyoruz, çoook…
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)