Hürriyet Ege 12.09.2010
http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/15758830.asp?yazarid=201&gid=142
TIP eğitimi sırasında öğrencilerimizin beynine kazımaya çalıştığımız iki temel kural var:
“Öncelikle, zarar verme!” ve “Hastalık yoktur; hasta vardır.”
Merak etmeyin tıp eğitimi konusunda bir yazı yazma gibi bir niyetim yok. Sadece bazı sorunlarımıza tıbbın bu iki temel kuralı ışığında bir göz atmak istedim.
Gündemdeki “demokratikleşme” konusu, tıpkı kortizon tedavisi gibi iki ucu keskin kılıca benziyor. Bazen hayat kurtarıcı iken, doz iyi ayarlanmadığında önemli yan etkilere yol açıyor. Bu tür tedaviler kullanılırken “Öncelikle, zarar verme” ilkesinin göz önünde bulundurulmasında, yani kaş yaparken göz çıkarmamakta yarar var. Gerçek anlamdaki bir demokrasinin ön koşulunun “toplumun eğitim ve bilinç düzeyinin yükselmesi” ve “toplumdaki bireylerin arasındaki sosyoekonomik uçurumların giderilmesi” olduğunun da unutulmaması gerek.
xxx xxx xxx
Türkiye’yi hasta eden önemli bir etmen de kendimize özgü koşullar ve farklılıklar göz önüne alınmaksızın yapılan düzenlemeler. Özellikle hukuk alanında “kopyala – yapıştır” yöntemiyle, bize benzemeyen ülkelerden yapılan alıntılar, tıpkı uygun olmayan bir donörden alınan bir organ gibi şiddetli reaksiyonlara ve doku reddine yol açıyor. Bu sorun yeni de değil.
Yıllar önce Atatürk vergi ödemek için öküzünü satmak zorunda kalan köylüyü ve düzenlemenin sorumlularını ünlü sofrasına çağırır ve “Hastalık yoktur; hasta vardır” ilkesini çağrıştıran şu sözleri söyler:
“Bir kanun gerekti mi bu baylar İsviçre’den, Fransa’dan bir kanun buluşturur, Türkçe’ye çevirtirler; basıp imzayı, gönderirler Büyük Millet Meclisi’ne… Bunlar da hükümet incelemiş, benim zorlanmama gerek yok derler ve kaldırırlar parmaklarını, olur sana bir kanun! Sonra bir vergi memuru gelir, vergi borcundan Halil Ağa’nın öküzünü çeker satar? Sonra ben bunları görür, tasalanırım!”
(Atatürk’ün Fikir Sofrası”ndan, İsmet Bozdağ, Tekin Yayınevi)
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)