9 Eylül Gazetesi, 13.02.2023
https://www.dokuzeylul.com/deprem-bilim-ve-ataturk
Pisi pisine yitirdiğimiz binlerce insanın ardından söylenecek çok şey var… Bilimi kendine rehber edinmiş, yaşamını insan hayatını kurtarmaya, yaşam koşullarını geliştirmeye adamış insanlar için sözün bittiği yer, tam da burası. Bilimden kopulduğu için yaşanan faciada, ilk akla gelen çözüm yolunun bilim yuvası üniversitelerin kapatılması olması çok düşündürücü. Farklı uzmanlık alanlarına sahip az sayıda iyi eğitilmiş insan, yıllardır farklı konularda toplumu uyarmaktan ve doğruları göstermeye çalışmaktan yoruldular. Deprem uzmanları, inşaat mühendisleri, maden mühendisleri, diplomatlar, hekimler, hukukçular, öğretim üyeleri, subaylar (özellikle amiraller) ve daha niceleri…
Türkiye’de bilgililer yetkisiz, yetkililer ise bilgisiz; üstelik çok şey bildiklerini sanarak sürekli, yüksek sesle ve boş konuşuyorlar. Donanımlı insanlar kendilerine teklif gelmesini beklerken, kifayetsiz muhterisler çoğunluğun desteğiyle başa geçiyor ve altlarındaki kadroları kendilerinden de yetersiz kişilerle dolduruyorlar ki yetersizlikleri ortaya çıkmasın… Temel sorunlardan biri de çoğunluğun yaptığının doğru sanılması, yani ‘sürü psikolojisi’… Yanlış, hatta ölümcül de olsa, çok sayıda insanın edindiği davranış biçimi ‘moda’ olup, yaygınlaşabiliyor, depreme dayanıksız inşaat yapma veya sigara içme gibi… İnsanlar, başkalarından görüp öğrendiklerini aynen uyguladıklarında kendilerini güvende hissediyorlar, oysa değiller… Depremin etkilediği 10 ilde, televizyonlarda reklamları yapılan, iktidarın övdüğü imar affı kapsamında verilen yapı kayıt belgesi sayısı 294 bin 166. Yıkılan binaların ve ardından yaşanan kaosun temel nedenleri kısaca bunlar.
ÇÖZÜM: ATATÜRK
Tanıyı doğru koyup, sorunun temellerini belirleyince tedavi yani çözüm de ortaya çıkıyor. Yıllardır söylediğim, yazdığım gibi: “Çözüm: Atatürk”. Atatürk’ün Atatürkçülüğü özetleyen en önemli sözü ise şu: “En gerçek yol gösterici bilimdir”
13 Eylül 1924’teki Erzurum Depremi’nin ardından ilk Cumhurbaşkanımız Atatürk şunları söylemişti: “Felaket başa gelmeden evvel önleyici ve koruyucu tedbirleri düşünmek lazımdır, geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur.” Son Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Kahramanmaraş’ta dedi ki: “Olanlar hep oldu, bunlar kader planının içerisinde olan şeyler”
AKP Sözcüsü Ömer Çelik’in yazdıklarını da aynen aktarayım: “Yapılan işlerin ne kadar beceriksizce yapıldığını tesbit edenlere görünürde kırgınlık ifade eden “yetkililer,” el altından da gözdağı veren bir tutumu, devletin âli menfaatlerini korumanın tek göstergesi gibi sunmanın gayreti içindeler… …Türkiye yönetilemiyor. Ve, yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor… …bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız.” Gerçi bunları 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Yeni Şafak’ta yazmış, ama olsun, halen geçerli!
Sorunu yaratanlardan çözüm beklemek yararsız. Türkiye’nin aklı ve bilimi rehber edinmiş, dürüst ve çalışkan yeni yüzlere gereksinimi var. Birkaç kişinin çıkarı uğruna, yönetmelik ve kanunlara uymamanın ne kadar ölümcül sonuçlar verdiğini anlayan Türk Halkı, kişisel çıkarlar doğrultusunda Anayasa’nın çöpe atılmasına izin vermeyecektir.
Bu saptamaları yaparken, bir yandan da yaralarımızı sarmamız, gereksinim duyanlara yardım elini uzatmamız gerek. Yörede çalışan meslektaşlarımızdan gelen bilgi, gereksinimlerin değiştiği, artık ayni yardım yapılmaması, güvenilen kişi veya kurumlara para yardımı yapılması yönünde; şu an konteyner konut en uygun yardımmış. Benim önerim de salgın hastalıkları önlemeye yönelik, suları klorlayıp, elleri, çevreyi ve gıdaları dezenfekte edebilecek küçük ve büyük hipokloröz asit jeneratörleri.
Birkaç ay önce dostlarla ziyaret ettiğimiz Hatay’da tanıdığımız bazı insanların kaybına, evlerin, tarihi cami, kilise ve havraların yıkılmasına üzüldük; enkazdan çıkarılanlara, sağlıklı olanlara sevindik. 3 Nisan’da Ekonomi Üniversitesi, Avrupa Pediatri Birliği (EPA-UNEPSA) ve İzmir Büyükşehir Belediyesi işbirliği ile yapmayı planladığımız SAFFI (Safe Food for Infants)-İZMİR Sempozyumu’nu ileri bir tarihe erteleme ve Hatay’daki depremzede çocuklara katkı sağlama kararı aldık. Bu amaçla yapılacak yardımların en çok gereksinim duyulan alanlara kaydırılmasını sağlamaya çalışacağız, desteklerinizi bekliyoruz.