Geçen hafta Türkçe’ye en uygun klavyenin neden F klavye olduğunu öyküsüyle anlatmaya çalışmıştım. Peki, Türkiye’de daha yaygın olarak kullanılan Q (veya QWERTY) klavyenin de bir öyküsü var mı acaba? “Tüfek, Mikrop ve Çelik” adlı kitaptan (Jared Diamond, TÜBİTAK Yayınları, çeviren Ülker İnce) bir bölüm…
* * *Â
Â
“… bu klavye 1873’te mühendisliğe aykırılık abidesi olarak tasarımlanmıştı. Daktilo kullananları olabildiğince ağır yazmaya zorlamak için olmadık hilelere başvurulmuş, en çok kullanılan harfler klavyenin her sırasına dağıtılmış, (sağ elini kullanan insanları zayıf ellerini kullanmak zorunda bırakacak şekilde) harfler solda toplanmış. Görünüşte verimliliğe aykırı bütün bu özelliklerin gerisinde yatan neden, 1873’teki daktilolarda yan yana iki tuşa art arda basıldığı zaman ikisinin birbirine karışmasıydı, bu yüzden üreticiler daktilo yazanları yavaşlatmak zorundaydı. Daktilolardaki gelişmeler bu karışma sorununu ortadan kaldırınca 1932’de daha verimli olacak şekilde düzenlenmiş klavyelerle yapılan denemeler yazı yazma hızımızın iki katına çıkacağını ve harcanacak çabanın yüzde 95 azalacağını gösterdi. Ama artık QWERTY klavyeler bütün kaleleri ele geçirmişti.”
* * *
Yani bugün yaygın olarak kullandığımız Q klavye Türkçe’yi hızlı yazmak bir yana, İngilizce’yi bile yavaş yazabilmek için tasarımlanmış. Sorun sadece klavyede mi? Küçücük İzlanda bile karakter kodlarını Latin – 1 karakter kodları içine dahil edebilmişken, Türkçe karakterleri bu gruba dahil edemediğimizden, özellikle yurtdışı ile yazışmalarımızda ğ, ü, ş, ö, ç, ı gibi harfleri kullanamıyor, örneğin “kış” yazabilmek için “kis ( ‘i’ noktasiz, ‘s’ cengelli)” gibi açıklamalar yapmak zorunda kalıyoruz. Gençlerimiz artık ondalık kesirleri noktayla ayırıyor, Di Cey Türkçesi (bir çeşit Türkilizce, ama aksan çok önemli) konuşuyor, çetleşirken “slm, nbr” diye hal hatır soruyor, A La Turca yiyor, Cola Turca içiyor. Bir kartvizitin üzerinde yazılı “sidici”nin ne olduğunu anlayamamıştım, meğer korsan sidi (CD) satan kişi anlamına geliyormuş.
Türkçe’nin altını yavaş yavaş oyan bu tür gelişmelerin ardından, oyuklara yerleştirilen dinamitler de patlatıldı; özgürlük ve batılılaşma kisvesi altında TRT’den sözde anadilde yayınlar başladı. Piyon olarak kullanılmalarına anında tepki gösteren Boşnakları kutluyor, aynı duyarlılığı Kürt kökenli vatandaşlarımızdan da bekliyoruz. Bugün tartıştığımız birçok konuya Atatürk’ün yanıtları hazırdır:
– Anadilde yayın gerekli mi?
“Milliyetin çok bariz vasıflarından biri dildir. Türküm diyen, her şeyden evvel ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse, buna inanmak doğru olmaz.”
– Türkçe bilim dili olabilir mi?
“Türk dili zengin, geniş bir dildir; her mefhumu ifadeye kabiliyeti vardır. Yalnız, onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde işlemek lazımdır.”
“Türk milletini ve Türk dilini medeniyet tarihinin ve kültür dillerinin dışında görmenin ne yaman bir yanlış olduğunu bütün dünyaya göstereceğiz.”
Hele bir de “Gençliğe Hitabe” var ki, her derde deva.