06.03.2008
Birinci sınıf bir dostumdan aldığım e-postadaki “Andre Weil Kuralı“nın ikinci ve son tümcesiydi bu. İlki ise “Birinci sınıf insanlar birinci sınıf insanları yanlarına alırlar” şeklindeydi. Biraz düşündüğümde Türkiye’de yaşanan birçok sorunun temelinde Andre Weil kuralı sonucu gerçekleşen negatif seçimin (seleksiyon) yattığını fark ettim.
Yanlarında dürüst, idealist ve çalışkan birinci sınıf insanların bulunmasından mutluluk duyan birinci sınıf insanlar, yetki aldıklarında, oluşturdukları sinerji ile çok güzel tablolar yaratabilirler. Ancak bir süre sonra etik olmayan yolları da kullanarak yerlerine geçen, ancak çöpten adam çizmeyi bile beceremeyen ikinci sınıf insanlar, ilk iş olarak liyakatli birinci sınıf insanları bir tarafa itip, bir arada bulunduklarında kendilerini eksik hissetmeyecekleri, sadık, işbirlikçi üçüncü sınıf insanları toplarlar etraflarına; minnet borçlarını da ödemiş olurlar böylece. Devraldıkları güzelim tabloyu karalamaya çalışırken, başarısızlıklarına kılıf ararlar boş yere. Birinci sınıf insan yoğunluğunun çok yüksek olduğu birimlerde yanlarına almak zorunda kaldıkları birinci sınıf insanları ise hiçbir zaman fazla yaklaştırmazlar yanlarına.
İkinci sınıf insanlar, birinci sınıf insanları bertaraf edip, üçüncü sınıf insanları yanlarına alabilmek için hukuku da hiçe sayarlar; ta ki bir gün duvara toslayana kadar. Diyelim kurumun alt basamaklarında bir görev için üç koşul gerekli; yan yollara saparak bu üç koşuldan hiçbirini taşımayan bir kişiyi seçerken, üç koşulun üstüne beş koşula daha sahip olan birini “yetersiz” bulmaları için emir erlerini görevlendirirler; araştırırsanız kendilerinin bu koşullardan birini bile karşılayamadığını görebilirsiniz. Bilmediklerini bilmeyen bu insanlar uzmanlaşmış kişileri sevmezler; örneğin mühendislik bilgi ve deneyimini gerektiren bir işte bir kabzımal veya şoförü görevlendirebilirler. Bilinç altındaki yetersizlik duyguları nedeniyle tumturaklı ve boş konuşmayı seven bu insanların yanlarındaki yönetmeyi bilmeyen üçüncü sınıf insanlarsa iki kelimeyi bir araya getiremezler genelde.
Atatürk’ü, yanına aldığı birinci sınıf insanları düşündüm! 70 yıl sonra bile karalanamayan, 1923-1938 arasındaki 15 yılda yaratılmış benzersiz tabloyu! 1946’da Hasan Ali Yücel’in istifasını! Sonrasını! Ve şu soruyu sordum kendime! Atatürk yaşasaydı, bugünkü siyasetçilerden hangilerini alırdı yanına?
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)Â
Â