Milliyet Ege 17.02.2008Â
Nüfus kağıdı eskimeye başladı herhalde; nefes yetse de, diz ağrıları eskisi gibi koşmama izin vermiyor, ancak uzun yürüyüşler yapabiliyorum artık. Sıklıkla spor salonunda ve sevdiğim müzikleri dinleyerek yapıyorum yürüyüşlerimi. Hava koşulları ve zamanım uygun olduğunda ise dijital fotoğraf makineme tele ve makro özellikleri olan bir objektif takıp, çoğunlukla Bostanlı’da deniz kıyısında yürüyüş yapıyor, bu arada çiçekleri, böcekleri, kuşları ve balıkçıları fotoğraflıyorum. Belki bir gün Atatürkçü Düşünce Derneği yararına küçük bir sergi açabilirim. Fotoğraf çektiğim günlerden birinde Atakent’le Mavişehir arasında belediyenin oluşturduğu parktaki çiçekleri fotoğraflarken bir vızıltı duydum; o yöne baktığımda kavuniçi renkli bir çiçeğin kıpırdadığını fark ettim. Dikkatle baktım, ancak vızıltı ve kıpırtının nedenini anlayamadım. Makro objektifle birkaç poz çektikten sonra eve döndüm ve çektiğim fotoğrafları bilgisayarıma yükledikten sonra merakla fotoğrafları incelemeye başladım. Fotoğraflarda çiçekle aynı renkte örümcek bacağını andıran bacaklar ve bir böcek kafası görünüyordu, ama neler olduğunu yine anlayamamıştım.
* * *
Olayın üzerinden birkaç gün geçmişti ki çalıştığım tıp fakültesinin koridorunda rastlantı eseri bitkiler ve böcekler konularında deneyimli olmasının yanında iyi bir fotoğrafçı olan bir dostuma rastladım. Olayı anlatıp, fotoğrafı gösterdiğimde anında tanıyı kondu:
”Kendini arıya benzeterek düşmanlarından korunmayı amaçlayan bir sinek, kendini çiçeğe benzeterek tuzak kuran bir örümceğin bacakları arasındaydı. Duyduğum vızıltı ise sineğin umutsuz son çırpınışlarıydı.”
Fotoğrafa ne ad vereyim diye düşünürken Dil Derneği sözlüğüne başvurdum. ”Takıye” nin üç anlamından biri şöyleydi: ”Olduğundan farklı görünme”.
Fotoğrafın adı ortaya çıkmıştı: ”Takıyenin sonu…”
Kendini arı gibi gösteren sineklerle savaşmanın yolu örümcek gibi davranmak mı yoksa?Â
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)Â
Â
Â