9 Eylül Gazetesi, 03.12.2017
http://gazetedokuzeylul.com/?p=90470
Gerçekler eninde sonunda galip gelir, yalanlara. Tıpkı bilimin boş inançlara hep üstünlük sağladığı gibi…
ABD’nin Irak’a özgürlük götürmesi’ ile başlayan, gerçeklerin değersizleştiği Gerçek Ötesi Çağı (Post-Truth Era), Trump’ın başkanlığı ile zirve yapıp, hızlı bir inişe geçti. Maymunun gözü açıldı, sanki.
Gerçeklerin üzerini örten sahte örtü aralanıyor. İnsanları kandırmak eskisi kadar kolay olmayacak.
Dikkat ettiniz mi? Sarraf ilk günkü duruşmada bir bakana rüşvet verdiğini açıkladığında kimse şaşırmadı Türkiye’de. AKP’liler dahil, herkes biliyordu gerçeği.
Ama susuyordu. İşine gelmeyen her şeyi sahte’ veya komplo’ olarak niteleyen güç karşısında susmak zorunda kalmıştı.
Türkiye’de son yıllarda üst üste o kadar garip, o kadar olağan dışı olay yaşandı ki, hukuk o kadar ayaklar altına alındı ki, normalde yapılması gerekenleri unuttuk.
Soru sormayı; örneğin. Hadi birlikte deneyelim!
“Hukuk devletlerinde Türkiye’deki gibi olaylar ortaya çıkınca neler olur?”
Siyasilerden bağımsız olan hukuk adamları derhal olaya el koyar. Kuvvetli şüphe varsa, ilgili görevliler, iddialar ayrıntıları ile incelenebilsin diye açığa alınır. Ani zenginleşmeler varsa, kaynağı sorulur ve son kuruşuna kadar belgelerle kaynağın kanıtlanması istenir. Eskiden Türkiye’de de böyleydi.
“Nereden Buldun Yasası ne zaman ve neden kaldırıldı?”
Gelir Vergisi Kanunu’nun 82/2. maddesini AKP göreve gelir gelmez, 9 Ocak 2013’te kaldırdı. Eski halinde bildirilmeyen ve vergisi ödenmeyen bir gelirle tasarruf edildiği tespit edilen mal ve haklar, safi irad (gelir) olarak’ kabul edilir, yüzde 35 verginin dışında faiz ve ceza uygulanırdı.
Neden kaldırıldığını siz bulun.
En can alıcı sorular şunlar mı yoksa?
“AKP öncesi koalisyonu kimler bozdurdu? AKP ve Erdoğan’ı kimler iktidara taşıdı ve orada kalmasını sağladı? FETÖ’yü kimler kurdu ve destekliyor?”
Ne dediniz? Aynı kişiler’ mi?
“Başka ülkede darbe girişimi yapmanın cezai yaptırımı yok mu?”
“Neden Erdoğan ilk kez Türkiye’nin çıkarına işler yapmaya başlayınca düğmeye basıldı?”
Ve son soru:
“Sorunun temeli ne?”
Bence demokrasi anlayışımız. Bunu en iyi açıklayan Köy Enstitüleri’nin kurucularından İsmail Hakkı Tonguç olmuş; üstelik 1954’te:
“Demokrasinin iki çeşidi vardır. Biri zor ve gerçek olanı, öbürü de kolayı, oyun olanı… Topraksızı topraklandırmadan, işçinin durumunu sağlama bağlamadan, halkı esaslı bir eğitimden geçirmeden olmaz birincisi, köklü değişiklikler ister. Bu zor demokrasidir ama gerçek demokrasidir. İkincisi kağıt ve sandık demokrasisidir. Okuma yazma bilsin bilmesin; toprağı, işi olsun olmasın, demagojiyle serseme çevrilen halk, bir sandığa elindeki kağıdı atar. Böylece kendi kendini yönetmiş sayılır. Bu, oyundur, kolaydır. Amerika bu demokrasiyi yayıyor işte. Biz de demokrasinin kolayını seçtik. Çok şeyler göreceğiz daha…”
Çözümü de barındırıyor, bu açıklama.
Gerçek demokrasi ve hukuk devleti için Atatürkçü, dürüst, çalışkan ve donanımlı yeni isimlere gereksinim var siyasette.