9 Eylül Gazetesi, 19.11.2017
http://gazetedokuzeylul.com/?p=89029
Erdoğan “Atatürkçüyüm” dedikten sonra Atatürkçü olan olana! Yandaş kanalda “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” nağmeleri bile yükseldi.
“Hiçbirine inanmıyoruz; amaç hızlanan oy kaybını durdurmak, gündemi değiştirerek kötü gidişin üzerini örtmek!” diye mırıldandığınızı duyar gibiyim.
Haklı olabilirsiniz. Ama yine de kendilerine bir şans verebiliriz.
Ancak bu konuda çok yeniler. İflah olmaz bir Atatürkçü’ olarak, bu çiçeği burnunda’ Atatürkçülere Atatürk’ün bazı yönlerini anımsatmayı deneyeceğim.
Atatürk’ün ilk önceliği eğitimdi. Mektep ve medreselerdeki farklı eğitim, toplumu bölmüştü o yıllarda, tıpkı bugün imam hatip okullarının böldüğü gibi.
Atatürk yaygın olarak verilen yanlış dini eğitimin topluma yarardan çok zarar verdiğini düşünüyordu:
“Yeryüzünde üç yüz milyonu geçen Müslüman vardır. Bunlar ana, baba, hoca eğitimiyle, terbiye ve ahlâk almaktadırlar. Fakat acıyarak söylüyorum, gerçek olay şudur ki, bütün bu milyonlarca insan kütleleri şunun veya bunun esaret ve horgörü zincirleri altındadır. Aldıkları manevi eğitim ve ahlak, onlara bu esaret zincirlerini kırabilecek insanlık niteliklerini verememiştir, veremiyor.”
1924’te çıkarılan Tevhid-i Tedrisat (Eğitimin birleştirilmesi) Kanunu’ ile mahalle mektepleri ve medreseler arasındaki ikilik ortadan kaldırıldı, okulların tamamı laikleştirilerek Milli Eğitim Bakanlığı çatısı altında toplandı ve Atatürk sordu:
“Eğitim ve öğretimde birlik olmadıkça aynı fikirde, aynı zihniyette fertlerden oluşmuş bir millet yapmaya imkan aramak boş şeylerle uğraşmak olmaz mıydı?”
Gelelim din konusuna! Artık Atatürkçü olduğunuza göre, Atatürk’ün İslam dinine en büyük hizmeti verdiğini; duyduğumuz ezan seslerini, Hristiyan emperyalist güçlere dur’ demesine borçlu olduğumuzu anlamışsınızdır, sanırım.
Ayrıca Kuran’ı Türkçeye çevirmesi sayesinde insanların aracısız olarak Allah’ı anlamalarını sağlamasının değerini, FETÖ gibi emperyal güçlerin maşası olabilecek tarikatları neden kapattığını da anlamışsınızdır.
Zorba hükümdarları ve onların menfaatçi, imansız, cahil din adamlarını şöyle anar, Atatürk:
“Gerçek ulema, dini bütün bilginler, hiçbir zaman zorba taç sahiplerine uymadılar! !Fakat gerçek durumda bilgin olmamakla beraber, sırf o kisvede bulundukları için bilgin sanılan, menfaatine düşkün, haris ve imansız bir takım hocalar da vardı! !İşte o tarihten beri saltanat tahtında oturan, sarayda yaşayan kendilerine halife namı veren baskıcı hükümdarlar, bu gibi hoca kıyafetli cahillere iltifat edip, onları himaye ettiler! !Artık bu milletin ne böyle hükümdarlar, ne böyle alimler görmeye tahammülü ve imkanı yoktur.”
Atatürk’ün bakış açısıyla, çok sayıda şahidin izlediği resmi nikahlar, din adamlarının kıydığı nikahlardan çok daha dinidir.
Özetle:
Eğitimi ve halkı birleştirenleri, dini siyasete alet etmeyenleri, gerçek din adamlarını; zorbalık yapmayan, yalan söylemeyen, kul hakkı yemeyen, ahlaklı gerçek Müslümanları severdi, Atatürk.
Çiçeği burnunda Atatürkçülere duyurulur!