Milliyet Ege 30.10.2007
Satır Arası / Deniz Sipahi
Pazar günleri değişmeyen bir konuğum var. Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok… Bu hafta Başkan Aziz Kocaoğlu’yla ilgili uzun bir röportajım olduğu için yer verememiştim. Ancak yazısı bir sonraki pazara saklanmayacak kadar ilginç… Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ve 367 tartışmalarının baş aktörü, eski Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nun referandumla ilgili görüşlerini içeren bu yazıyı, sizlerle paylaşmak istiyorum.
* * *
”Geçtiğimiz hafta Ayvalık İsmet İnönü Kültür Merkezi’nde, Cumhuriyet Gazetesi Okurları (CUMOK) tarafından düzenlenen söyleşide, Yargıtay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu’nu dinleme fırsatı buldum.
Söyleşinin benim açımdan en ilginç bölümü, Sayın Kanadoğlu’nun, halk oylamasını (referandum) gerçekleştirebilmek uğruna hukukun nasıl katledildiği konusunda yaptığı açıklamalardı.
Birinci katliam herkesçe biliniyordu. Gümrük kapılarında oy verme işlemi başladıktan sonra halk oylamasının kapsamı değiştirilmiş; yani maç başladıktan sonra maçın kuralları ile oynanmıştı. Çok komik olan gerekçeninse hukukla bağdaşması olanaksızdı: Gümrük kapılarında oy kullanan insan sayısı, Türkiye’deki seçmen sayısına göre az, bu nedenle seçim sonuçlarını etkileme olasılığı düşük.
Sayın Kanadoğlu’nun dikkat çektiği ikinci katliamsa pek bilinmiyordu. Yüksek Seçim Kurulu, halkoylamasının geleceği konusunda karar verirken hem asil hem yedek üyeler birlikte oy kullanmışlar; sonuçta 6’ya 5 çoğunlukla halkoylamasının yapılmasına karar verilmişti. Ancak asillerin varlığında yedeklerin oy kullanması görülmemiş bir olaydı; yedekler ancak asillerin bulunmadığı durumlarda oy kullanabilirlerdi.
Örneğin Yargıtay Ceza Daireleri’nde 7-8 hakim bulunabilirdi; ama tüm kararlar 5 üyeyle alınırdı. Söyleşinin ardından bu konuda kafa yordum ve aklıma birçok soru takıldı. Yedekler neden oy kullanmıştı? Yoksa halkoylaması yapılması ancak böyle mi olası idi? Ayrıca birinci ve ikinci katliamdaki mantıklar birbiriyle çelişiyordu. İlkinde gümrük kapılarında oy veren insan sayısının sonucu değiştirme olasılığının düşüklüğünden yola çıkılmıştı, ikincisinde ise sonuç 6’ya 5 alındığına göre, yedeklerin sonucu etkilemiş olma olasılığı son derece yüksekti. Peki üyelerden biri hastalanmış olsa, oylamaya katılamasa, sonuç da 5’e 5 olsa ne olacaktı?
* * *
Üçüncü katliam biraz daha karmaşık. ”Meclis’ce üye tam sayısının beşte üçü ile veya üçte ikisinden az oyla (330-367 arası) kabul edilen Anayasa değişikliği ile ilgili kanun, Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’e iade edilmediği taktirde halkoyuna sunulur” maddesinin koşulları gerçekleşmiş ve gümrük kapılarında oylama başlamıştı.
Ancak ”11. Cumhurbaşkanı” ifadesinin ileride sorun yaratma olasılığı nedeniyle oylanacak metin değiştirilmiş ve yeni metin için oylama yapılmıştır. Yapılan oylamada yeni metin 367’nin üzerinde bir oyla kabul edildiğinden halkoylaması gereği ortadan kalkmıştır; çünkü ilgili kanuna göre halkoylaması ancak 330-367 arasında oyla Meclis’ten geçen değişiklikler için yapılabilir.
Sayın Kanadoğlu’na yöneltilen bir soru düşündürücüydü. ”Biri (örneğin gümrük kapısında oy kullanmış olan), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurup bu sürece itiraz etse ne olur?” Sonuç ne olur bilemem, ama rezil olacağımız kesin. Hukuk herkes için gerekli, iyi korunmalı.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)”
* * *
Referandum yapıldı, geçti. Ancak CHP’nin iptalle ilgili bir başvurusu var. Kanadoğlu, 367 konusunda ısrarcı davranmış ve haklı çıkmıştı.
Yüksek Seçim Kurulu’nun, halkoylamasının geleceği konusunda karar verirken hem asil, hem yedek üyeler birlikte oy kullanması bugüne kadar hiç dile getirilmedi.
Kanadoğlu yine haklı çıkarsa ne olur?Â