Geçtiğimiz hafta içinde davetimizi kırmayan sevgili Olgun Kırçıl CBÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Mavi Salon’da “Kadın – Erkek İlişkilerindeki Uyumu” konu alan çok güzel bir konferans sundu. Kırçıl, özetle kadın-erkek arasındaki aşkın kökeninin biyolojik olduğunu, türün devamını amaçladığını veÂ
genelde aylar içinde etkisinin azalarak, bir süre sonra kaybolduğunu; oysa çeşitli paylaşımlarla ortaya çıkan sevginin kalıcı ve insanlara özgü olduğunu ve bu nedenlerle aşka oranla sevginin çok daha önemli olduğunu savundu. “Seni seviyorum; çünkü sana ihtiyacım var” yerine “Sana ihtiyacım var; çünkü seni seviyorum” yaklaşımının daha doğru olduğunu belirten Kırçıl, iki insanın ilişkisinde gerçek anlamda uyumun ancak her ikisinin de özgür olmasıyla gerçekleşebileceğini, bağımlılıkla uyumun karıştırılmamasının gerektiğini belirtti.
Olgun’un söyledikleri bana yıllar önce yapmış olduğum bir benzetmeyi hatırlattı. Evlilik (veya birlikte yaşama) kapalı bir oda içinde farklı elementler içeren iki ayrı şişenin kapaklarının açılmasına benzer. Odaya dolmaya başlayan farklı elementlerin atomları birbirlerine çarpmaya başlarlar, bu çarpışma başlangıçta daha hızlı, daha gürültülüdür, zamanla yavaşlar, azalır ve durur. Çarpışmaların süresi ve şiddeti elementten elemente değişir.
Elementlerin bir araya gelmesi, bütünleşmesi ile moleküller oluşabilir. Bazen çok farklı atomlar uyum içinde birleşip, çok yararlı moleküller ortaya çıkarabilirler; örneğin hidrojen ve oksijen birleşip, yaşamın kaynağı, saf ve temiz suyu oluşturabilir.
Bazen de atomların uyumsuz birleşmeleri sonucu zararlı bileşikler oluşur; örneğin karbon ve oksijenin uygun olmayan koşullarda birleşmesiyle oluşan karbonmonoksit hiç hissettirmeden odanın içindeki tüm canlıları yavaş yavaş zehirleyebilir.
Olumlu tepkimelerin katalizörü sevgi ve saygı, olumsuzlarınki ise bencillik ve öfkedir. (Not: Bu yazı Sevgili eşim Eser’e ithaf edilmiştir.)