Geçen hafta Fransız gazeteci Paul Gentizon’un 1929’da yazdığı ”Mustafa Kemal ve Uyanan Doğu” kitabından (Bilgi Yayınevi) Atatürk’ün devrimleri öncesinde ”Baş giysileri arasında savaşı” özetlemiştim. Devam ediyorum…
1925 Eylül’ünün birinci günü Atatürk, Kastamonu’da başına geçirdiği şapka ile yurttaşlarına görünür. ”Bundan böyle güneşliği olan bir baş giysisi, açıkçası şapka takacağız; redingot, ceket, smokin, frak giyineceğiz. Bunda duraksama gösteren bulunursa onlara budalalar, cahiller diyeceğim” diye konuşur. İnebolu, Bursa, Eskişehir ve Konya’daki bir çeşit propaganda turnesinin ardından Ankara’da garda O’nu karşılayanların çoğu şapkalıdır. Bakanlar Kurulu’nun kararıyla devlet memurlarında şapka zorunlu tutulur, sadece din adamlarının sarık kullanmalarına izin verilir.
Konya Milletvekili Refik Bey’in şapkanın bütün Türklerce kullanma zorunluluğu yönündeki Meclis önerisine Bursa temsilcisi Nurettin Paşa karşı çıkar. Önerinin Nurettin Paşa ve İhsan Bey’in karşı oylarına rağmen neredeyse oybirliğiyle kabul edilmesinin ardından başta Erzurum, Sivas, Maraş ve Rize olmak üzere olaylar çıkar.
Gentizon’a göre olayların nedeni şöyledir:
”Onların başka bir çağdan getirdikleri, artık yeri olmayan inançlar ve dini tutuculuk yüzyıllar boyunca oluşmuş, artık yıkılması zor duruma gelmişti.”
Çıkan olaylar yerinde söndürülür, İstiklal Mahkemeleri tarafından Sivas’ta halkı tahrik eden bir imam, Maraş ve Erzurum’da on kadar gösterici için idam kararı verilir. Rize halkını sindirmek için Hamidiye Kruvazörü şehir karşısında demir atar.
Gentizon’a göre, ”Şapka ile Müslüman toplumda düşünce özgürlüğü oluşmaktadır, akılcılık üstün gelmektedir. Bu nedenle Mustafa Kemal’in yarattığı eseri, Avrupalılar gerçek kapsamıyla kavradıkları taktirde beğenmezlik edemezler…”
Peki bu günlere nasıl geldik? Dini politikaya alet eden politikacıların 1932’de Atatürk’ün isteğiyle başlatılan Türkçe ezanı 1950’de zorunlu olmaktan çıkarmaları; gereksinimin çok üstünde açılan imam hatip okulları; kendilerini ortaya atmaktan korkanların, imam olmaları olanaksız kız çocuklarını imam hatip okullarına göndermeleri ve başlarını örtme alışkanlığı edindirmeleri; ilk kez 1970’li yıllarda Lübnan’da Şii kadınları bölgeye hakim olan Filistinli gerillaların tacizinden koruyabilmek için yaratılmış, geleneksel başörtülerinden farklı ”türban” ın bayrak haline getirilişi ve bu bayrağa karşı direnenlerin (başta üniversiteler) demokratik olmamakla suçlanması…
* * *
Özetle bugünkü ”türban”, Atatürk’ün Kastamonu’da taktığı ve devrimlerinin simgesi haline gelmiş ”şapka”ya karşı geliştirilmiş, geleneksel başörtülerinden çok farklı olan bir karşı devrim simgesidir.
Son söz Atatürk’ten: ”Şapka giydirdim; anlasınlar ki, insan kılık kıyafet ile din değiştirmez ve dini herhangi bir kılık kıyafete alet etmez.”
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, ulgenok@ulgenok.net)