9 Eylül Gazetesi, 21.02.2016
https://gazetedokuzeylul.com/?p=35944
Karşı karşıya olduğumuz tabloyu iyi değerlendirebilmek; ressam tarafından hangi amaç ve bakış açısıyla şekillendirildiğini anlayabilmek için, yakın geçmişimize nesnel bir değerlendirme yapmamız gerek. Bazen uzaklaşarak, tabloya bütünüyle bakmalı; gerektiğinde yaklaşıp, büyüteçle incelemeliyiz.
Yakın geçmişimizdeki ilk büyük kandırmaca 1946-1947 yıllarında gerçekleşti. Marshall Yardımı’ şekeri ile kaplı elmayı ısıran İsmet İnönü’nün, “Çocuğum” dediği Köy Enstitüleri’nden verdiği tavizler sonrası Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in istifası, karşı devrimin başlangıcıydı, belki de. “Uçak fabrikalarımızı kapatalım, nasılsa bize hazır uçak verilecek” zihniyeti de aynı zamanda doğdu.
CHP’nin halk dalkavukluğu işe yaramayıp, Adnan Menderes 1950’de iktidara gelince, ilk işi Türkçe ezan zorunluluğunu kaldırarak, dini siyasete alet etmek oldu. 10 yıl sonra kandırıldığını anlasa da, bedelini çok ağır ödedi.
Başbakan Demirel dini duyguları sömürmeyi sürdürdü; Cumhurbaşkanı Demirel ise günah çıkardı, sonradan.
1980 öncesi çok sayıda insan kandırıldı; aynı kişiler tarafından silahlandırılıp, çarpıştırıldı. Sonra yine aynı kişilerin Bizim Çocukları’ Kenan Evren’i kandırarak, darbe yaptırdı ve Atatürkçü Evren (!) okullarda din derslerini zorunlu hale getirdi. Evren ayrılırken, halkın % 92’si kandırılmış ve özgürlükleri kısıtlayan bir Anayasa getirilmişti.
Sonra Özal çıktı sahneye! Özelleştirme bahanesiyle birçok kaynak, yabancılara peşkeş çekildi, din istismarı sürdü.
28 Şubat sonrasında nedense “Asker demokratik yollarla sorunların çözümünü istedi” sözleriyle komutanları destekleyen Fethullah Gülen, sonradan Hüsamettin Özkan’ın uyarısı ile ABD’ye göçecekti. Sağ kolu Hüsamettin Özkan aracılığıyla kandırılıp, kullanılma sırası Ecevit’teydi.
Özkan’ın, çok dürüst ve onurlu bir insan olan Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay’ın 1999’daki intihar girişiminden hemen önce kendisiyle görüşmüş olması; sonradan Halk Bankası Skandalı nedeniyle yargılandığı Yüce Divan’da 5’e karşı 6 oyla beraat etmesi ilginçtir.
Kemal Derviş’in 2001’de Türkiye’ye gelmesinde etkin rol oynayan Hüsamettin Özkan, 2002’de manevi babam’ dediği Ecevit hastalanıp, iyileştikten sonra tavır değiştirmiş, Ecevit’e yapılan yoğun eleştirilere suskun kalmış ve istifa etmiştir. Özkan, Bahçeli’nin erken seçim istediği günlerde, ‘erken seçimin Türkiye için felaket olmadığını’ dile getiren Derviş ile birlikte İsmail Cem’i kandırıp, Yeni Türkiye Partisi’ni (YTP) kurma kararı almış; ancak Derviş bir ABD gezisinin ardından, YTP yerine CHP’ye geçince, Kasım 2002’de AKP iktidar olmuştur.
Özkan – Derviş ikilisini ayrıntılı anlatmamın bir nedeni de Ekmeleddin İhsanoğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığının açıklanmasından önce Kılıçdaroğlu ile yoğun biçimde görüşmeleri! İhsanoğlu’nun daha sonra Erdoğan’ın her tökezleyişinde koltuk değneği görevi yapan Bahçeli tarafından MHP milletvekili yapılması, ilişkiler yumağının karmaşıklığını gösteriyor. Sarıgül’ün İstanbul Belediye Başkanlığı adayı olmasında da Özkan’ın desteği kesin.
Deniz Baykal’ın kandırılıp/kullanılarak, yasaklı Erdoğan’ın Siirt’ten hukuk dışı biçimde seçilip, başbakan olmasını sağlaması anımsanmalı; yıllar sonra bir ABD/İsveç senaryosu uyarınca, kasetle ikna edilip’, yerine Kılıçdaroğlu’nun getirilmesi de. Ardından, MHP’de Deniz Bölükbaşı gibi önemli isimlerin yine kasetlerle bertaraf edilişini de not edelim.
Erdoğan’ın kandırılışına (!) ve defalarca kandırılıp, kullanılmış Kürt kökenli vatandaşlarımız konusuna girmiyorum.
Türkiye’de kandırılan kişilerin bazıları iyi niyetlerinin kurbanı olmuş olabilirler; kullanıldıklarını yıllar sonra anlayanlar veya halen anlayamamış olanlar da çıkabilir. Kandıranlar, çürük ve hastalıklı elmaları iştah açıcı, parlak kırmızı bir şekerle kaplayarak sunarlar ve kananların elinde sadece sap kalır, hep.
Sonuçta; Türkiye’nin yeniden düze çıkması için Erdoğan, Davutoğlu, Bahçeli, Kılıçdaroğlu gibi kandırılıp, kullanılmış kişilerin yerlerine, kandırılıp, kullanılamayacak temiz isimlerin getirilmesi şart! Hem de acilen.
Haftanın Sözü: “Siyasette hiçbir şey tesadüfen olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır.” (ABD eski başkanlarından Franklin D. Roosevelt)212