9 Eylül Gazetesi, 22.11.2015
http://gazetedokuzeylul.com/?p=28713
Türk insanının en başta gelen olumsuz yönünün bölünebilirlik’ olduğunu ve bu zaafımızdan başımıza çok iş geldiğini yıllardır yazar ve söylerim. %99 aynı düşünen insanlarımızın bir araya geldiklerinde zamanlarının %99’unu farklı düşündükleri %1’lik alanda tartışmakla geçirmeleri ve sonunda grubun ikiye ayrılması ile tartışmaların yeni gruplar arasında sürmesi hep bu yüzden.
İkinci sırayı eleştiriye kapalılık’ ve eleştiriden hoşlanmama’ alabilir. Yapılan en basit eleştiriyi bile hakaret olarak algılamamız ve yapılan eleştirilerde gerçek payı aramayıp, kendimizi düzeltemememiz bundan kaynaklanıyor.
Üçüncü sırayı sentez yapamama’, diğer bir deyişle ya hep ya hiççi zihniyetimiz’ alıyor. Orta yol bulmakta güçlük çekiyor, kantarın topuzunu fazla kaçırıyoruz. Atatürk’ün müthiş sentez yeteneğini ve dolayısıyla Atatürk’ü, bu nedenle anlayamıyoruz, ya da yanlış anlıyoruz, belki de. Örneğin Atatürk milliyetçiliği’nin iki karşıt tezin, milliyetçilik (ulusalcılık) ile hümanizmin (insancılık) müthiş bir sentezi olduğunun farkında değil, çoğunluk! Kimi içinde milliyetçilik varsa bu kesin kafatasçılık’tır diyor, kimisi de “Ya sev, ya terk et” havasında!
Otoriteye bağlılık, yani biat kültürü’ diğer bir zayıf halkamız. Hep bir kurtarıcı beklememizin, defalarca çuvallayan liderlerin koltuklarını korumalarının altında bu yatıyor. En modern insanımız bile “Yeniden bir Atatürk gelse, bizi kurtarsa” beklentisinde. Ayrıca Atatürk yeniden gelse, kurduğu partisine üye olmakta bile zorlanabilir.
Yabancı hayranlığımıza ne demeli? Yıllar önce Fransızca’ya ve Fransız kültürüne öykünürken, bugün İngilizce ve ABD kültürü özellikle gençlerde egemen olmuş durumda; caddelerde tabelalara bakarken Türkçe sözcükleri arar olduk.
Aşırı hoşgörülü’yüz, galiba! Bize dokunmayan yılanlara ve bal tutunca, parmaklarını yalayanlara kızacağımıza, besleyip büyütüyoruz, onları.
Hainimiz bol bir de; Atatürk boşuna “!iktidarda bulunanlar aymazlık, sapkınlık ve dahası hainlik içinde bulunabilirler. Dahası bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, istilacıların siyasal istekleriyle birleştirebilirler” diye seslenmemiş gençlere.
Ama tüm bunlara karşın öyle güzel yönlerimiz, binlerce yıl eskilere uzanan köklerimizin taşıdığı öyle güzel özellikler var ki. Yardımseverlik, dayanışma, misafirperverlik, büyüklere saygı, değişime ve yeniliklere açık olma gibi!
İşte bu yüzden bu toprakları terk etsek, başka diyarlara gitsek bile kültürümüzü, olumlu özelliklerimizi koruruz. Aklımızın bir ucunda hep Türkiye’deki dostlar ve dostluklar kalır; onların yeri hiçbir zaman doldurulamaz. Bu özellikler Anadolu topraklarında bir dönem yaşamış veya yaşayan Hristiyan ve Yahudiler için de geçerli!
Zaten Atatürk de “Ne mutlu Türk olana” dememiş.
Ne demiş?
“Ne mutlu Türk’üm diyene.”