9 Eylül Gazetesi, 08.11.2015
http://gazetedokuzeylul.com/?p=27554
Türk Hukuk Kurumu Başkanı Sabih Kanadoğlu benim de katıldığım bir toplantıda demokrasiye musallat olan enfeksiyonlar’ konusunu anlattı.
İnsan vücuduna nasıl virüs, bakteri, parazit, Riketsiya gibi etkenler girip enfeksiyona yol açıyorsa, demokrasinin de bazı enfeksiyonlarının bulunduğunu söyleyen Kanadoğlu, bu mikropları ortadan kaldıran sistemlerin özelliklerini anlatarak başladı sözlerine.
“Önce saydamlık’ gelir” dedi; “yürütmenin bütün işlem ve eylemleri saydam olmalıdır.” Ardından şöyle sürdürdü: “İkincisi katılımcılık’tır; sadece sandıkta başlayıp, sandıkta biten demokrasi, demokrasi’ değildir. Parti içi demokrasi yoksa, o bünyeye bir virüs daha girmiş demektir. Parti başkanı potansiyel rakiplerini yok ederse, demokrasi gelişmez. Üçüncüsü çoğunlukçuluk’ yerine çoğulculuk’tur; her şey rahatça konuşulmalıdır. Dördüncüsü ise bağımsız medya’dır. Bunlar da yetmez; kuvvetler ayrılığı’ gerekir.”
Başkanlık sistemi ile parlamenter sistemi karşılaştıran Kanadoğlu, başkanlık sisteminde kuvvetler ayrılığının daha sert, parti içi disiplinin daha zayıf olması gerektiğini bildirdi. Devletin laik olmasının ve dinin siyasete alet edilmemesinin demokrasinin ön koşulu oluğunu, etnik veya dinsel baskıları önleyen ulus-devlet sisteminin emperyalizm tarafından istenmediğini belirtti.
Demokrasilerde demokrasiyi yok etme özgürlüğünün bulunmadığını, tüm anayasalarda buna karşı önlemler alındığını; anayasa uygulanmıyorsa o ülkede demokrasiden bahsedilemeyeceğini ekledi sözlerine!
Toplumda demokrasinin oturması için insanların demokratik haklarını bilmelerinin ve savunmalarının, yani demokrasi kültürü’nün gerekli olduğunu savunan Kanadoğlu, “Tepki gösterecek toplum yoksa, hem demokrasi, hem güvenliğiniz tehlikededir. Demokrasinin virüslerine karşı toplum antikor üretmelidir” dedi.
Okumadan, öğrenmeden, bilmeden, hak ve özgürlükleri kavramadan anayasanın korunamayacağını, her şeyin eğitimle başladığını, eşit haklara sahip yurttaşların üst kimlikten, yani ulus-devletten uzaklaşmamaları gerektiği belirten Kanadoğlu, demokrasinin virüslerini tamamen ortadan kaldırmanın olanaksız olduğunu, bunların çoğalıp hastalığa yol açmalarını önlemek için tarihimizi iyi bilmemiz gerektiğini söyleyerek sözlerine son verdi.
Sayın Kanadoğlu’nun tıbbi terimler kullanarak yaptığı benzetmeler, ben dahil, toplantıya katılan hekimlerin çok hoşuna gitti.
Konuşmadan sonra düşündüm… Bazı durumlarda çeşitli ilaçlar kullanarak insanın bağışıklık sistemi bilinçli olarak felce uğratılıyordu; örneğin organ nakli yapmadan önce. Nakledilecek yeni organı vücudun reddetmesini önlemek için bu şarttı.
Sonra şu geldi aklıma: “Birileri yeni bir organ nakletmek amacıyla, bağışıklık sistemimizi sıfırlamak istiyor olabilir miydi?”
Daha önemlisi!
“Eğer böyleyse, nakledilecek organ hangisiydi?”