Murat ve Ali’yle birlikte okumuştuk Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde. O zamanlarda da zekaları, bilgi düzeyleri, yetenekleri, sevecenlikleri ve içinde bulundukları topluluğa bir şeyler katma istekleriyle ön plana çıkarlardı. Her ikisi de çok geniş çaplı bilim alanlarında uzmanlaşmakla ve öğretim üyesi düzeyine gelmekle yetinmeyip, başka alanlara da kaydılar.
Murat, belki de avukat olan sevgili eşi Nilgün’ün de etkisiyle hukuk alanını seçmişti; patoloji gibi zor bir alanda doçentlik sınavını vermesinin hemen ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi; amacı tıp hukuku konusunda uzmanlaşmaktı. Ali ise adli tıbbın yanında, Türkiye’de yaşanan tüm sorunların temelinde yer alan ”eğitim” konusuna gönül vermişti. Özellikle Dekan Yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde ”aktif eğitim”in Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yerleşmesinde önemli katkıları olmuştu Ali’nin. Eğitim konusunda kendini daha fazla geliştirebilmek için eğitim fakültesindeki doktora çalışmasını oksijen tüpüyle girdiği bir sınavla noktaladı.
* * *
Murat’la dostluğumuz daha eskilere İzmir Koleji (adı sonradan Bornova Anadolu Lisesi oldu) yıllarına dayanıyordu. Çok küçük yaşta geçirdiği çocuk felci nedeniyle koltuk değnekleriyle yürümesine rağmen çalışkanlığı ve azmiyle hepimizin önünde koştu Murat. Üniversite yıllarında sevgili İsmail İtil’le içip içip, ayılmak için benim eve uğrarlardı. Klasik batı müziği tutkunu olan Murat, ona yakıştırdığımız ”Philippus” adıyla özdeşleşmiş, çalışkanlığı ve zekası sayesinde tıp fakültesini üçüncülükle bitirmişti.
Ali’yle dostluğumuzsa Tıp fakültesi yıllarında başladı. Güzelyalı’daki evlerimiz yakın olduğundan kimi zaman çalışmak, kimi zaman da eğlence için bir araya gelirdik. Dürüstlüğünden, onurundan hiç taviz vermedi, bildiği doğruları söylemekten hiçbir zaman kaçınmadı Ali. Eşi Lale’nin büyük desteğiyle, amansız hastalığıyla yıllarca boğuştu, hiç pes etmeden. 2003 yılı Ocak ayında kaybettiğimiz Murat’ı sonsuzluğa yolcu etmemizin ardından dertleşmiştik Ali’yle. Son görüşmemizde, belki de ortak yönlerimiz nedeniyle öğütler verdi bana; geçmişte kendisinin tam tersini uyguladığı öğütler… Ali esen rüzgardan yakınmak yerine, yelkenini rüzgara göre ayarlamayı ve yaşama tutunmayı seçti hep; belki de iyi bir rüzgar sörfçüsü olması nedeniyle. En son numarasını da trafik sıkıştığında tanımadığı bir motosikletçiyi durdurup, acil servise yetişerek gösterdi; ama 12 Nisan’daki doğum gününü kutlayamadık ne yazık ki…
Murat ve Ali gibi insanlar ne yazık ki sık görülmüyor ve kolay yetişmiyor. Murat’ın oğlu Tunç; Ali’nin oğlu Sefa ve kızı Serra babaları ile ne kadar öğünseler azdır. Huzur içinde yatın sevgili dostlarım, meslektaşlarım.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)