Diyeceksiniz ki Atatürk öldüğünde ”Avrupa Birliği” diye bir şey yoktu ki… Ama ”O” anlatmış; hem de 6 Mart 1922’de, TBMM’deki gizli celsede.
”Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa’nın en önemli devletleri, Türkiye’nin zararıyla, Türkiye’nin gerilemesiyle ortaya çıkmışlardır.”
* * *
”Gerçekten de Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak, birleşmiş ve anlaşmışlardır. Ve bunun sonucu olarak, birçok zekalar, duygular, düşünceler, Türkiye’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Bu geleneğin, Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi bir takım bahanelerle, Türkiye’nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir. Oysa güç ve kuvvet, Türkiye’de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak, milletin en çok da yöneticilerin’ zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan öğüt almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi bağımsızlık vardır ki yabancıların öğütleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir.”
* * *
”Batı’ya yaklaştığımızı zannettiğimiz takdirde, asıl mayamız olan Doğu maneviyatından tamamıyla soyutlanıyoruz. Hiç şüphesizdir ki bu büyük memleketi, bu milleti, çöküntü ve yok olma çıkmazına itmekten başka bir sonuç beklenemez bundan.”
* * *
”Bu düşüşün çıkış noktası korkuyla, aczle başlamıştır. Türkiye’nin, Türk halkının nasılsa başına geçmiş olan birtakım insanlar, galip düşmanlar karşısında, susmaya mahkummuş gibi, Türkiye’yi atıl ve çekingen bir halde tutuyorlardı. Memleketin ve milletin çıkarlarının gereğini yapmakta korkak ve kararsız idiler. Türkiye’de düşünce adamları, adeta kendi kendilerine hakaret ediyorlardı. Diyorlardı ki Biz adam değiliz ve olamayız. Kendi kendimize adam olmamıza ihtimal yoktur.’ Bizim canımızı, tarihimizi, varlığımızı bize düşman olan, düşman olduğundan hiç şüphe edilmeyen Avrupalılara, kayıtsız şartsız bırakmak istiyorlardı. Onlar bizi idare etsin’ diyorlardı.”
* * *
”Bilelim ki, ulusal benliğini bilmeyen uluslar, başka uluslara yem olurlar…”
Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği ”ulusal benliğini bilen” her yaştaki gençleri 14 Nisan’da yanına çağırıyor; özellikle de Egelileri…
Yaptıklarından çok, yapmadıkları nedeniyle pişmanlık duyar insanoğlu.
(Prof. Dr. Ülgen Zeki Ok’un kaleminden, okulgen@superonline.com)